12 Mart 2014 Çarşamba

Lezbiyen filmler.

BLUE İS THE WARMEST COLOR.


Mavi renge bambaşka bir anlam yükleyen Abdellatif Kechichein son filmi, ilk kez gösterildiği Cannes Film Festivalinde hem eleştirmenler hem de izleyiciler tarafından büyük ilgi görerek festivalin büyük ödülünü kazandı. Başkanlığını Steven Spielbergin üstlendiği jüri, yönetmen Kechichele birlikte başrol oyuncuları Adèle Exarchopoulos ile Léa Seydouxyu da Altın Palmiyeye layık gördü. Cinselliğe çekincesiz yaklaşımı ve gerçekçiliğiyle sansür ve sanat tartışmalarına yol açan Mavi En Sıcak Renktir, biri henüz lise öğrencisi diğeri ise mavi saçlı bir sanatçı olan iki genç kızın yıllara yayılan birliktelikleri üzerinden yaşamı ve aşkı sorguluyor.
  • Yönetmen: Abdellatif Kechiche
  • Oyuncular: Léa Seydoux, Adèle Exarchopoulos
  • Ülke: Fransa




Kyss mig (2011) – Kiss Me 2011
Yapım:2011 – İsveç
Tür:Dram , Romantik
Yönetmen:Alexandra-therese Keining
Oyuncular:Joakim Nätterqvist, Lena Endre, Krister Henriksson, Ruth Vega Fernandez
Senaryo:Alexandra-therese Keining










BLOOMİNGTON.


Yönetmen: Fernanda Cardoso.Oyuncular: Allison Mcatee, Sarah Stouffer, Katherine Ann Mcgregor, Erika Heidewalt, Chelsea Rogers  Senaryo: Fernando Cardoso




CONCUSSİON(Sarsıntı)
İlk kez geçtiğimiz sene Sundance’te görücüye çıkan ve genel anlamda olumlu eleştiriler alan Sarsıntı, lezbiyen temalı eşcinsel filmleri furyasının en yeni üyesi. Yönetmeni Stacie Passon’ın sinemadaki ilk denemesi olarak dikkat çekse de birkaç sene önce seyrettiğimiz The Kids Are Allright’a olan benzerliği ile küçük bir sekteye uğruyor.
Abby ve Kate, ilkokul çağında iki çocuğu olan lezbiyen bir çifttir. Abby kendisi gibi lezbiyen olan arkadaşlarıyla vakit geçirmekten, spor yapmaktan, iç mimari ile uğraşmaktan, çocuklarına zaman ayırmaktan zevk alırken Kate tam bir işkoliktir. Eşinin bu kötü alışkanlığı, Abby’nin kendini başta cinsellik olmak üzere pek çok konuda yalnız hissetmesine yol açar. Genç bir çocukla birlikte yeniden tasarlamaya başladıkları tek odalı bir apartman dairesine para karşılığı seks yapan güzel bir kadını çağırır. Bu durumdan pek çok yönde etkilenen Abby, yardımcısı Justin’in de ısrarıyla para karşılığında başka kadınlarla sevişmeye başlar. Abby için yaptığı bu eylemin sebebi, Kate’de bulamadıklarını bulmak ve çeşitli açılardan tatmin olmaktır. Bir iki kez para karşılığında ilişkinin tadını alan kadın, zamanla bunun bağımlısı haline gelir fakat gerçekler hiçbir zaman gizli kalmaz.
Yönetmen Passon, hiç yoktan var olan bir sinemacı olarak ilk işinde riskli sularda geziniyor. Tarihte pek çok başarısız, yalnızca ezilenleri ve ötekileri kamera kaydına aldığı için saygı(!) duyulan eşcinsel sineması örneği varken ve bu türe iyi bir eser vermek için elde ciddi bir senaryoya ihtiyaç duyulurken Concussion gibi bir filmle perdeyi açması oldukça cesur olmuş. Fakat Passon’ın cesareti, ne yazık ki filmin genel hatlarına işleyemiyor. Daha çok karakter odaklı, cinselliğin ve aşkın geri planda bırakıldığı; ikili ilişkiler etrafında gezinen bir film yapmaya çalışan yönetmen aslında bu amacına uygun hareket ederek senaryosunu biraz olsun kurtarmayı başarıyor. Yine de film, hikayesinin bir sonra gelecek olan her adımı hakkında sürprizlere gebe kalamadığı için seyretmesi zor, seyircisiyle bütünleşmekte zorlanır hale geliyor. Belki Passon, baş karakter olan Abby’nin iç dünyasına girmemize biraz daha izin verse bu sıkıntı ortadan kalkardı fakat elimizdeki orta yaşlı kadının ne sorunları hakkında ne memnuniyetsizlikleri hakkında ne de gerçekte istediği şeyler hakkında kafamızda net cevaplar oluşturmakta zorlanıyoruz. Karakterin çevresinde yüksek duvarlar örülü; bu duvarları seyircilerin yıkmasına izin vermediği gibi hayatına girip çıkan, kendi eşi Kate dahil, kimsenin yıkmasına izin vermiyor. Haliyle seyircide filme karşı bir tatminsizlik baş gösteriyor. Oysa ki yönetmen, Abby’nin asıl sorunu olan tatminsizliği üzerinden yola çıkarak filmini daha iyi kurgulayabilse Concussion için amaçsız çekilen bir The Kids Are Allright kopyası demekten vazgeçebilir, filmin derinliklerine inmeyi deneyebilirdik.
Başrol oyuncusu Robin Weigert’in ortalamanın üstündeki performansı genel manadaki zirvesi olacak kadar vasat bir film Concussion. Lezbiyen filmlerine aşina nesli mutlu etmesi için çok daha fazlasına ihtiyacı var.



İMAGİNE ME AND YOU.
Imagine Me & You, yönetmenliğini Ol Parker'ın, Başrollerini ise Piper Perabo ile Lena Headey'nin üstlendiği 94 dakikalık filmdir. Türü romantik komedidir. 2005 yılında Londra'da çekilen film ABD/İngiltere/Almanya ortak yapımıdır. İlk kez 9 Eylül 2005 tarihinde Toronto Film Festivali'nde gösterilmiştir.
Film adını Happy Together isimli şarkının bir dizesinden almıştır. Filmin bir özelliği de The Cave filminde birlikte rol alan Perabo ve Headey'i bir kez daha biraraya getirmesidir. Perabo ve Headey'nin doğumgünleri arasında 28 gün bulunmaktadır. Bu unsur filme de taşınmış ve ve filmin ana karakterleri arasındaki doğumgünlerinin birbirine yakın olduğu filmde vurgulanmıştır.Film, Luce (Lena Headey) ile kendi düğün gününde tanışan Rachel'ın (Piper Perabo) ilişkisine odaklanmaktadır.


MARGARİTA.

YÖNETMENLER: Dominique Cardona, Laurie Colbert
YAPIMCI: Rechna Varma
SENARYO: Dominique Cardona, Laurie Colbert, Margaret Webb
GÖRÜNTÜ YÖNETMENİ: D. Gregor Hagey
KURGU: Phyllis Housen
OYUNCULAR: Nicola Correia Damude, Marco Grazzini, Christine Horne, Claire Lautier, Patrick McKenna, Maya Ritter

Avicii'nin yeni lezbiyen klibi.

Avicii'nin yeni 2014

Addicted to you klibi,
dinleyip izlemenizi tafsiye ederim..

9 Mart 2014 Pazar

LEZBIYENIM, MUTLUYUM.


Hani bir duygu vardir, her zaman sana cana yakin davranan bir bayan ögretmenine karsi hissettigin, anlayamadigin çok güçlü bir çekim gibi. Ya da hayranlik duydugun, siddetle istedigin bir kadin sporcu, sarkici, sanatçi vardir. Kim bilir belki de öyle bir kiz arkadasin vardir ki yalnizca gözlerine baktiginda içinin titredigini hissedersin, onunla karsilastiginda hatta onu düsündügünde bile heyecanlanirsin. Askini haykirmak isterken bakislarini bile kaçirip onu gizli gizli izler ve istersin. Ancak rüyalarinda dokunabilir, oksayabilir ve öpebilirsin. Hafiflemis hissederken kendini tüm benliginle bulutlarin üzerinde süzülürken göklerde karsilasirsin kati bir gerçekle, normal degildir homoseksüalite. Normal olan nedir ki? Sen yalnizca çogunluk gibi görünen heteroseksüellige aykiri birsey yasiyorsundur. Belki de onlarin isteyip de cesaret edemedikleri birseydir bu. Korkakliklarini yüzlerine vurdugundan karalamaya, asagilamaya, tedavi ettirmeye çalisirlar seni. Her geçen gün daha da yalniz hissedersin kendini. Hatta bu baskidan öyle etkilenirsin ki hasta ya da sapik olduguna kendin bile inanirsin. Ama su gerçegi asla unutmamalisin: sen ve senin gibiler ya da ben ve benim gibiler insanligin varligindan bu yana yasamaktadirlar ve yasayacaklar.
Lezbiyenlik birçok seydir ama önce duygularla baslar. Bir kadin baska bir kadina yakinlik, sevgi ve bunlarla birlikte cinsel bir çekim duyabilir. Aski ve cinsel çekimi genelde veya her zaman kadinlara karsi duyan bir kadin kendini lezbiyen olarak adlandirir.
Kinsey ve Hite'in arastirmalarina göre 20 kadindan 1 ya da 2'si lezbiyen; baska bir arastirmaya göre kadinlarin %50'si deneyim ya da egilimlere sahip. Hollandali yazar Anja Meulenbelt'e göreyse bütün kadinlar lezbiyen ama sadece bazilari bunun farkindadir. Aslinda zaten insanin oldugu her yerde escinsel vardir.
Lezbiyenlik, tahmin edersiniz ki, tarih boyunca varolmustu. Fakat farkli cografyalarda, farkli zamanlarda, lezbiyenler farkli davranislara maruz kaliyorlardi. Örnegin, Roma Kanunu lezbiyenlige müsaitti. Nitekim, Julien'in karisi Helene ceza görmeden Goluva bakireleriyle sevisirdi.
Ibraniler kutsal kitaplarinda "bir erkek kendisi gibi bir erkekle yattigi takdirde ikisi de bir günah ve suç islemis olduklarindan ölüm cezasina çarptirilirlar" yolunda hükümler oldugu halde kadinin kadinla yatmasi kaydi yoktur. Çok eski gizli Ibrani kaynaklarina göre Kral Davud lezbiyen genç kadinlarin sevismelerini seyretmekten hoslanirdi. Kral Süleyman'in yüzlerce cariyesi olan sarayinda da lezbiyenlik ragbet görmektedir.
8. Yüzyilda Anglo-Sakson Kanunu lezbiyen kadinlara üç yil hapis cezasi veriyordu. Orta çag Almanyasi'nda ise kendi cinsiyle evlendigi için halk önünde idam edilen kadin vakalari vardir.
Seriat yasalarina göre yönetilen Iran Ceza Yasasi'nda lezbiyenlik önce 100 kirbaçla cezalandiriliyor. Lezbiyen kisi, lezbiyenliginden vazgeçmezse idam ediliyor. Idam edilecek kisi bakire oldugu için cennete gider endisesiyle önce tecavüze ugruyor, sonra öldürülüyor.
Türkiye Cumhuriyeti kanunlarinda ise escinsellik zaten yok sayildigi için bir cezadan da bahsedilmiyor. Ama yok sayilmak herhalde kötü de olsa bahsedilmemekten daha zararli.

GÜNES K. GÖKER