29 Ekim 2014 Çarşamba

Eşcinsel çocukların aileleri, yaşam tarzları, marus kaldıkları zorluklar ;

Evet biliyoruz ki çoğu eşcinsel bireylerin aileleri, çocuğunun  eşcinsel olduğunu bilmiyor. Bilse dahi görmezden geliyor. Anneler tarafından sıkça kullanılan 'Benim oğlum/kızım büyüdüğü zaman...' diye başlayıp, sonu 'şu kızla/erkekle evlenecek, torunlarım olacak vs vs'  meşhur cümlesi. Bazı babaların ise bunu kabullenemeyip evladına, dilim ne kadar varmasada 'top, ibne vb' gibi hakaret içerikli kelimeler kullanmaları.. Bazı anne babaların ise alıp psikoloğa götürme çabaları.. Çocukları sözde iyileşsin diye psikoloğa götüren aileler, çocugun artık bunu kabul edip daha özgür daha kararlı bir şekilde eşcinselim dediği zaman şaşkına uğruyorlar. 'Biz bu çocugu bosunamı psikologa gönderdik' hayır boşu boşuna değil. Çocuğunuz iyileşti! Baskılara, hor görmelere, dışlanmalara alışan çocuk artık büyüyüp, kabuğundan çıkıp savaşmaya başladı. Bazılarının hiç şansı olmuyor, evden atılıyor. Öldüresiye dövülüyor, yada intihar ediyor.. Okadar dokunuyorki yazarken bile içi fenalaşıyor insanın.
Çoğumuz 'neden?' diye sorup cevap alamazken, aynı zamanda bir yandanda alıyoruz. Çünkü nedenler, akla takılsada aşılması, kabullenilmesi ve direnilmesi gereken sorulardır.
Yaşam tarzımız der iseniz;
Straightlerden hiç bir farkı yok. Ne aşkları, ne düşünce tarzları..
Bazı straightlerin eşcinselleri fazla abartıp onlara farklı bir dünyadan gelmişler gibi bakmaları kaçınılmaz bir durum. Bir kaçı eşcinsel gruplara girip anlamaya veyahut araştırmaya çalışıyor, bir kaçı ise uzak durup izlemeyi tercih ediyor. İşte bu grup, hiç bir zaman eşcinselleri anlıyamıyor.. Ve kafalarında oluşturdukları soru işaretlerine yine bir soru işareti ile karşılık veriyorlar.
Sadece olaylar bu şekilde ilerlese, birde toplum baskısı var. Eşcinsel olmak zor olabilir, ama bundan kimse yüzünden pişman olmıyacağız. Bu, straight oldugunuz için kendinizden nefret etmekle aynı şeydir. Hatta, daha kötü bile olabilir. Evet, bazılarımız zaman zaman tükendik, bazılarımız dimdik devam ettik. Bazılarımız sadece susmakla, bazılarımız ise savaşmakla ve diğer eşcinsellere destek vermekle ilgilendi.
Bu satırları 'Biri olmak lazım,
En azından "Biri " için'
cümlesiyle bitiriyorum..




Sorun olan eşcinsellik değil, homofobi!!

“Denizli LGBTİ ve Aileleri” oluşumun bu haftaki konukları gençlerdi. Toplantımızın konusu kendiliğinden oluşmuştu. Bir gün önceden bir öğretmen aramıştı. Eşcinsel olmadığını ama eşcinsel bir öğrencisinin olduğunu ve LGBTİ’lere destek olmak amacıyla buluşmalarımıza katılmak istediğini söylemişti. Ne tesadüftür ki bu hafta da öğrenciler katılmıştı toplantımıza.
 
Öğretmenimizin tanıdığı öğrencimiz ailesine açılımını yapmış ama dindar bir ailesi olduğu için tepki görmüş ve baskı altındaymış. Şu aşamada ailenin durumu kabullenmesi söz konusu değilmiş. Çocuk psikolojik tedaviyle eşcinselliğinden kurtarılma mağduriyeti de yaşamaktaymış. Çocuğun eşcinsellikle ilgili hiçbir tereddütü ve sıkıntısı yokmuş. Tek derdi ailesiymiş. Açılmayabilirdi ama eşcinsel olarak, kendisi olarak var olmak istiyormuş.
 
İşte bu aşamada anlamayacak kişilere açılımın lüzumsuz olduğu durumu devreye giriyor. Seni kabul etmeyecek insanlara karşı var olmanın ne amacı olabilir, kime faydası olabilir; özellikle aile denilen unsurun eşcinsel karşıtlığı sana zarar verecek boyuttaysa… Ekonomik bağımsızlığını kazanıp ayaklarının üzerinde durduktan sonra ne yapacaksan yaparsın. Bu söylediklerimden de açılım karşıtı olduğum çıkarılmasın. Çünkü insanlar önceki yazılarımı okumadan ve genel anlamdaki düşüncelerime bakmadan yanlış bir değerlendirmede bulunabiliyor. Ailesi kabul edecek bir yapıya sahipse, tabi ki de çocuklar açılımlarını yapabilirler ailelerine.

Buluşmaya katılan öğrencilerin çoğunun aileleri bilmiyor eşcinselliklerini. Ama bu eşcinselliklerinden şüphelenmiyorlar anlamına da gelmiyor. Çünkü konuşmalarda eşcinsellik konusu geçiyor, eşcinsellik korkusu yaşanıyormuş. Okul yaşamlarında da feminen olmayanların eşcinselliklerinden şüphelenilmiyormuş. Şüphelenilenler ise zaten arkadaş sayısını sınırlı tutup, okuldan gelip okula gidiyorlarmış. Hepsinin açılım konusundaki düşüncesi, öğrenip hayatlarından sonra ekonomik özgürlüklerini kazanıp da açılmak. Çünkü hiçbiri ortalığı karıştırmak düşüncesinde değil şu anda. Açılımını yapan gençler de var. Heteroseksist bir toplumda ailenin erkek tarafı karşı çıkıyor eşcinselliğe; babalar ve abiler. Kız kardeşler ve annelerin iknası daha kolay oluyor.
 
Buluşmamızdaki konulardan birisi de, kendilerinin biseksüel olduğunu söyleyen gençlerin heteroseksüel evlilik yapıp, evlendikten sonra eşcinsel taraflarını tamamen yaşamaktan vazgeçmek istemeleri. Bunu-eşcinsellikten vazgeçmeyi başarabileceklerine inanıyorlar. Oysa 45 yaşındayım ve evlendikten sonra eşcinselliğe tövbe edeceğini söyleyen o kadar çok arkadaşım oldu ki... Hem kendilerine zehir oldu hayat, hem de evlendikleri kadınlara. Çünkü ne eşcinsel erkekler kadınları tam anlamıyla sevebilirler, ne de eşcinsel erkeklerin sevgisi heteroseksüel kadınlara yetebilir. Bir şeyler mutlaka eksik kalır. Eşcinsellerle heteroseksüellerin evlilikleri toplumsal bir mecburiyetten ibarettir. Bunun başka da sağlıklı bir açıklaması yoktur.
 
Buluşmaya katılan, ruhta transseksüel olup, öğrenim hayatından dolayı erkek görünümünde olan bir arkadaşımız da, “Ben de gey olsam, aileme açılmazdım. Çünkü insanların ’erkek sıfatları’ ile itham etmeleri bir gey olarak beni rahatsız etmezdi. Gizli bir gey olarak yaşamak belki de beni bu kadar-gizli bir transseksüel olarak yaşamak kadar zorlamazdı” diyor. Bunun-gizli bir transseksüel olmanın zorluğunun sebebi, transseksüelliğin görünmez olamayışı mı? Çünkü rol yapamayacaksın, kandıramayacaksın kimseyi.
 
Buluşmalarımıza değişik oluşumlardan katılımlar devam ediyor. Fenerbahçe “Taşra” grubundan sonra, dün akşam da Galatasaray “Tek Yumruk” grubundan bir kişi katıldı ve LGBTİ’lere destek olmak istediklerini söyledi. LGBTİ’lere destek olmak isteyenlerin genç olması, uzun vadede eşcinsel mücadelesi açısından çok umut verici. Bu haftaki buluşmamızda öğrenciler, öğretmen, Galatasaray ve Fenerbahçe gruplarından kişiler ve gazeteciler vardı. Evrensel Gazetesi’ne İranlı mülteci LGBTİ’ler ve genel anlamda eşcinsellik, transseksüellik konusunda bir röportaj verdim.
 
Sonuç: Homofobiyi, transfobiyi çözmeye aile ve eğitim hayatından, din açısından yaklaşmak çok önemli, çok öncelikli. Ve her kesimle temas kurmak şart. Ve ve “onarım terapisi” gibi eşcinselliğe hastalık olarak bakan ve tedavi edilebileceğini iddia eden yayınlara dur denilmesi gerekiyor acilen. Çünkü öğretmen arkadaşımızın yardımcı olmaya çalıştığı öğrencinin ailesinin ve psikoloğunun çocuğa karşı takındığı homofobik tutumun en büyük dayanağı eşcinselliğe iyileştirilebilecek hastalık gibi bakan bu yayınlar.

Başbakan; “Eşcinsellik Ahlaksızlıktır”

Şimdi bir eşcinsel olarak ben ahlaksız mı oluyorum ülkemin Başbakanın gözünde? Peki bu eşcinsellik ne menem bir ahlaksızlık sayılıyor da, eşcinseller diğer insanlar gibi normal yaşayıp gidiyorlar?
 
Hollanda’da yaşayan Bir Türk çocuğunun, yetkililer tarafından koruyucu aile olarak lezbiyen bir çifte verilmesi ülkemizde gündem yaratmış, hatta Vatan-Millet meselesi haline gelmişti. Türkiye Başbakanı’nın Hollanda ziyareti sırasında konu Hollanda Başbakanı ile konuşulacaktı. Nihayet buluşma gerçekleşti ve açıklamalar yapıldı. Türkiye Başbakanı Türk ve Müslüman bir çocuğun kendi kültürüne uygun aileye verilmesi gerektiğini, eşcinsel bir aileye verilmesinin ahlaksızlık olduğunu söylemiş. Tam olarak, Müslüman toplumun ahlak değerlerine eşcinselliğin ters olduğunu söylemiş. Zaten hangi açıdan bakarsan bak, Başbakan’ın eşcinselliği ahlaksızlık olarak gördüğünün göstergesidir bu ifade. Eğer eşcinselliği ahlaksızlık olarak görmese, toplumun ahlak değerlerine ters der mi? Bu ne demek oluyor; "Eşcinsellik ahlaksızlık, eşcinseller de ahlaksız!"

Şimdi bir eşcinsel olarak ben ahlaksız mı oluyorum ülkemin Başbakanının gözünde? Öyle olmasaydı ne bir çocuğun eşcinsel bir aileye verilmesi bu kadar gündem yaratırdı, ne de Türkiye’de hem toplumsal, hem de yasal olarak eşcinseller yok sayılırdı. Peki bu eşcinsellik ne menem bir ahlaksızlık sayılıyor da, eşcinseller diğer insanlar gibi normal yaşayıp gidiyorlar? Tek yanlışları birbirlerini mi sevmeleri? Sevgiden bahsediyorum, nefretten değil, heteroseksistlerin eşcinsellere karşı olan nefretinden değil. Kime ne zararı var eşcinsellerin sevgisinin? Sevgi ahlaksızlık mı oluyor şimdi? Yani herkes sizin sevdiğiniz gibi sevecek öyle mi? Eşcinsel karşıtlığının mantıklı bir açıklaması yoksa, ahlaki değerler bahaneden öteye gidebilir mi?

Hollandalı gazetecilerden birisinin, Türkiye’nin eşcinselliğe bakış açısının Avrupa Birliği’ne girişini olumsuz etkileyip-etkilemeyeceğini sormuş bizim Başbakan’a. O da, Türkiye’nin AB’ye girişine olumsuz bakış açısının Hollanda’ya ait olduğunu söylemiş. Yani "Biz ancak kendi ahlak anlayışımızla gireriz AB’ye" demek istiyor. Peki adamlar insan haklarını-eşcinsel haklarını çiğnetmek için mi eşcinsel karşıtı bir ülkeyi topluluğuna alsın? Adamlar bütün insanlara haklarını teslim etmeye çalışırken, eşcinsel karşıtı bir ülkeyle mi uğraşsın? Onlar eşcinsel karşıtlığını nefret suçu kabul ediyor, sen ifade özgürlüğü sayıyorsun. Bu kadar zıt iki kutup nasıl aynı çatı altında yer alabilir ki? Senin ahlaksızlık olarak gördüğün eşcinsellik, gelişmiş demokrasilerin insan hakları çerçevesinde vatandaşlarına verdiği hukuki gereklilik.

Hollanda Başbakanı o kadar güzel cevap vermiş ki, doğru söze ne denilebilir ki? "Bazı dini gruplarda yeterince koruyucu aile var da, o ailelere çocukları biz mi vermedik?" demiş, yani demek istemiş. Eşcinsel aileye verilen çocuk Müslüman ve Türk ailesinden daha 5 aylıkken kolu kırılacak, başı şişirilecek derecede şiddete maruz kaldığı için alınmış. Böyle bir aileye mi verilmesi isteniyor acaba çocukların? "Müslüman ve Türk olsun da, şiddetin lafı mı olur!" denmek isteniyor? Yani öyle düşünüldüğü gibi eşcinsel aileleri çocuk sahibi yapmak için, çocuklar ailelerinden kopartılmıyor. Hollanda Başbakanı koruyucu ailelerin itinayla seçildiğini söylemiş. Zaten aksi bir durum olsa, çocuklar verildikleri ailelerde sorun yaşamazlar mıydı? Çocuklar koruyucu ailelerde de şiddete falan maruz kalıyor da sakladıklarını mı düşünüyorsunuz? Ne kadar saklanabilir ki?

Çocuklar eşcinsel ailelere verilmeseydi, koruyucu aile meselesi Türkiye’nin umurunda bile olmazdı. Başbakan da zaten çocukların konumundan bahsederken, eşcinselliğin Müslüman bir toplumun ahlaki değerlerine ters olduğunu söylemiyor mu? Demek konu koruyucu aile veya çocuklar değil, eşcinsellik. Biz de kalkmış ülkemizde eşcinsellere haklarının teslim edileceğine dair umutlar besliyoruz. Eşcinseller haklarına sahip çıkmadıkları sürece, eşcinsellere gasp edilen hakları asla teslim edilmeyecektir. Eşcinsellerin haklarını söke-söke geri almaktan başka hiçbir çıkar yol yoktur.

Yestergay ve biseksüellik;

Eşcinsel hayat tarzından vazgeçip yeniden karşı cinsle birlikte olmaya başlayan veya eşcinsel hayat tarzı sürdürmekle birlikte gizli gizli kadınlarla birlikte olan erkekleri tanımlamak için kullanılan terimdir. İngilizce yesterday (Türkçe: dün) ve gey kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşmuştur.

Terminolojisi

Kendini algılama biseksüel kimliğin anahtarı olarak kabul edilmektedir. Her iki cinsiyetten kişilerle cinsel etkinlik içine giren biseksüel sayısı hayli fazla olsa da, bu kişilerin çoğu kendilerini biseksüel olarak tanımlamaz. Benzer şekilde, bazı insanlar da yalnızca bir cinsiyet ile cinsel ilişkiye girerler veya hiç cinsel ilişkiye girmezler, ancak yine de kendilerini biseksüel olarak tanımlarlar. Bir kimsenin biseksüel olup olmadığını saptamaya yarayacak bir davranışsal "test" yoktur. Ancak gey ve diğer cinsel yönelimdeki eşcinsellerin bir bireyin biseksüel veya heteroseksüel olmasını anlamasına yarayan gaydar kavramı vardır.
Cinsel yönelimi biseksüel olan kimsenin aynı anda hem bir erkekle hem de bir kadınla cinsel olarak ilgili olması gerekmez. Bazı biseksüeller bu ya da diğer toplumsal cinsiyetle veya her ikisiylede cinsel ilişkiye girmemişlerdir. Heteroseksüeller, gey erkekler ile lezbiyenler için geçerli olduğu üzere, cinsel çekim her arzu edildiğinde davranılmasını gerektirmez. Yine heteroseksüeller ve gey kişiler gibi, pek çok biseksüel de cinsel olarak yalnızca bir eşle olmayı seçebilir; uzun-dönemli, monogram ilişkileri olabilir. Diğer biseksüeller, aynı-cinsiyetten eşlere, üç-taraflı ilişkilere veya farklı toplumsal cinsiyetlerden olan birkaç eşli ilişkilere izin veren serbest evlilikler yapabilirler.

Kimlik

Biseksüel bireyin cinselliği ve cinsel yönelimi ile alakalı davranış ilkeleriyle, kendini ifade ediş işlevlerinden biride cinsiyet kimliğidir. Yönelimi "biseksüellik" olan bireyin cinsel kimliğide biseksüeldir. Tarih boyunca biseksüel kimliğe ilişkin farklı yorumlar olmuş, bir takım kişiler yine eşcinsel genellemesine atıfla doğum öncesi hormonal etkiler nedeniyle veya doğum sırasında gerçekleşen etkiler nedeniyle heteroseksüel, eşcinsel veya "biseksüel" olarak doğulduğunu, bu kimliklerin içsel ve değiştirilemez olduğunu söylemişlerdir. Cinsel yönelim ailesel veya toplumsal değerlerle ya da bireyin hürriyeti ile uyumlu sosyal hakları noktasında bilinçli seçimi sonucunda yaşandığı ve bu faktörlerin birbirlerini etkilediklerine inanılır. Yine bazı hekimler biseksüelliğin tıpkı eşcinsellik gibi çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durum olduğunu söylemişlerdir. Biyolojik ve kültürel etmenler her kişi için farklı olduğundan, ister biseksüel, isterse gey, lezbiyen, heteroseksüel veya aseksüel olsun herkesin cinselliği kişiseldir. Bu anlamda cinsel kimliğin oluşması, oturması ve sağlamlaşması kişinin hayatı boyunca devam eden bir süreçtir.


Transseksüelliğin hastalık olarak sınıflandırılması, nedenleri, tarihi ve tanımı ;

Tarihi

Transeksüellik kavramı, çok eskilere dayanan bir olgusal duruma işaret eder. Türkiye'de ilk defa Bülent Ersoy'un geçirdiği cinsiyet değiştirme ameliyatı ile toplumun gündemine gelmiştir. Dünya çapında ise, ilk kez 1952 yılında Norveç 'te yapılmıştır. Bu ameliyatla, Amerikalı George Jorgensen kadın olmuş ve ismini değiştirmiştir.
Cerrahi uygulamaların başlangıcı birincil lenfoid organların ve ikincil cinsiyet özelliklerinin değişimine yönelikti. Bu değişim, cinsel ilişkide bulunma eğilimini hadımlaştırma gibi yöntemlerle tamamen ortadan kaldırma açısından, eski Mısır’dan, Hindistan gibi eski kavimlere kadar uzanırdı. Örneğin doğurganlık ayini Sümerliler ve Anadolu’da, insanların ana Tanrıça Kibele’ye olan bağlılıklarını göstermek için yapılmaktaydı. Bu ayinlerde kendinden geçen insanlarla hadımlaştırma törenleri gerçekleştiriliyordu. Hadımlaştırma ayini, Roma İmparatorluğu dönemine kadar, tanrıça Diana’nın şerefine de yapılmaktaydı. Bu uygulamalar öncelikle, Ortaçağ’da hadım veya harem ağası adı altındaki köleler üzerinde uygulanmaktaydı. Bireyleri bayıltmadan ve sıhhî olmayan ortamlarda yapılan bu operasyonlar çoğu zaman ölümle sonuçlanırdı veya bireyin Skrotum (penisin alt bölümündeki kesenin içinde bulunan organlar); bazen de penisi alınırdı.
Tıbbın ilerlemesiyle birlikte, bu tür operasyonlarda ölüm riski de azalmıştır. Başlangıçta yapılan operasyonlar toplumsal ve dini düşüncelerden etkilenerek yapılmış ve onur kırıcı bir cezalandırma yöntemi olmuştur. Rönesans döneminde, toplumda zamanla yeni bir cinsiyet tablosu gelişmişti. Bu oluşan tabloyu takiben, kadınların güçleri giderek artmış, erkeğe özgü cinsiyet özelliklerinin nasıl bir şey olduğunu hissetmişlerdir. Bu esnada da eril cinsiyetlerde de kadına özgü özellikler belirmiştir. Başka cinsiyete ait olma isteğinin, tarihsel bağlamda ne zaman ortaya çıktığına dair kesin bir tarih bulunmamaktadır. Barok ve Rokoko akımları, çoğu değişimin ve karşı cinsin görünüşüne bürünmenin moda olduğunu göstermiş ve bundan yola çıkarak bazı doktorlar 17. ve 18. yüzyıllarda cinsiyet değiştirme ameliyatı yapma cesaretini göstermişlerdir. Bu ameliyatlar, muhtemelen hastanın kendisini iyi hissetmesine yönelik değildi. Doktorlar kendi çıkarları doğrultusunda, bilimsel deneylerine katkıda sağlamak için bu operasyonları yürütmekteydiler. En bilindik örneği, androjeni kişiliğindeki (kadın ve erkek rolünün gerekliklerini yerine getiren birey) bireyler, daha çok “canavar” adı altında pazarlarda veya sirklerde sunulmaktaydı. Buradan, bu operasyonlarda çoğu zaman ilkel aletler kullanıldığı sonucu da çıkarılabilir (bıyıklı kadın, sesi değiştirilmiş erkek opera aryalarının kalın seste opera söylemeleri gibi).
20. yüzyıl başları / Magnus Hirschfeld
Transeksüel ve İnterseksüelliğin, fiziksel ve psikolojik sorunlarıyla ilgili ilk önemli bilgiler, doktor ve seksolog Magnus Hirschfeld tarafından, 20. yy.ın başlarında ortaya atılmıştır. Hirschfeld homoseksüel, transvestizm ve transeksüel kavramlarını da bulmuştur. İnsanların isteğine göre cinsiyetini değiştirmeleri fikrine bilimsel açıdan yaklaşıp, işe koyulan Hirschfeld sayesinde, 20 yıl içinde, Berlin’deki Seks Araştırma Enstitüsünün çalışanlarının yardımı ve girişimiyle, kimlik ve isim değişikliği; ayrıca sözde “travesti görünüşü” insanlara açıklanmıştır. Aynı zamanda ilk cinsiyet değişimi ameliyatı yapılmıştır.
Patolojik tanımlama sonraki evrelerde gevşemiştir. 1923 yılında, Hirschfeld transvestizmle ilişkilendirilerek kullanılan “transeksüel” sözcüğünü, ilk defa bu kavramdan ayrı tanımlamıştır. Yaklaşık 2000 sayfalık, cinsiyet bilgisine genel bakışında, cinsiyet değiştirme isteğinin, aşırı transvestizmin bir türü olduğunu gözlemlemiştir. Hirschfeld bunu şu şekilde dile getirmektedir:
'Travestiliğin' en baskın türünü, sadece yapay anlamda kendini değiştiren bireyde değil, aksine doğal kıyafetini; yani vücudu diğer cinsiyete bürümek isteyen bireylerde görürüz. Vücudunu değiştirmek isteyen bireylerin en ileri derecesinde, kişiler üreme organlarını tamamen değiştirmek isterler. Bu bireyler, her şeyden önce cinsiyetlerini hislerine göre şekillendirmek isterler. Kadınlardaki transvestizmde reglinin durdurulması için yumurtalıklar alınırken, erkeklerde ise hadımlaştırma yöntemi uygulanır. Bu durum günümüzde çok yaygındır.”

Tıbbi gözlemler

Transseksüelliğin hastalık olarak değerlendirilip değerlendirilmeyeceği veya ne ölçüde hastalık olarak değerlendirilmesi gerektiği tartışmalı bir konudur. ICD-10 sınıflama ölçütü, transseksüelliği F 64,0 derecesinde bir hastalık olarak tanımlamaktadır; fakat transseksüel bireyler kendilerini “hastalıklı” hissetmezler. Onların bakış açısına “başkalık” kavramı daha uygun düşmektedir. Bu iki cinsiyet arasında olma hissi, aslında zihinsel interseksüellik gibidir. Tartışmalar, bir başka tartışmaları da beraberinde getirip, engelliliğin hastalık olarak görülüp görülmeyeceği veya ne ölçüde hastalık olarak değerlendirileceği problemini ortaya çıkarmaktadır. Transseksüelliğin hastalık sınıfında yer almasını destekleyenler, toplumda bireylerin, hasta bir insana, sapık veya deli birinden daha ılımlı yaklaştığını ve transseksüellerin hasta olarak nitelendirildiği takdirde toplum tarafından daha kolay kabul edileceğini tartışmaktadırlar. Bu sınıflandırmaya karşı olanlar ise, bu konuyu tartışmakla kalmaz, ayrıca transseksüelliğin kabulüyle, günümüzde artık hastalık olarak değerlendirilecek başka şeyleri de beraberinde getireceği görüşüne karşı çıkmaktalar. Bu görüşle şuna dikkat çekmekteler: günümüzde şizofreni ve alkolizmin, hastalık sınıfında yer almasına rağmen, şizofren ve alkoliklerin sayısı giderek artmakta ve dahası toplum tarafından aşağılanıp yalnızlığa mahkûm edilmekteler.
Son olarak transseksüelliğe bağlı hastalıkların farklı olduğu dikkate alınmalıdır. Bunlar çoğunlukla psikosomatik hastalıklara yol açan rahatsızlıklardır (Depresyon, intihar fikri, mide- bağırsak rahatsızlıkları). Bunun yanı sıra transseksüeller, büyük ölçüde depresif ve intihara meyillidirler. Bunun nedeni de kişilikleriyle ilgili yaşadıkları ruhsal dengesizliklerdir.

Cinsiyet değiştirme ameliyatı

Cinsiyet değiştirme ameliyatı deyince akla, cerrahi önlemler gelmektedir. Bu tür önlemler, birincil veya ikincil cinsiyet özelliklerinin dış görünüşe ve değişen cinsiyetin fonksiyonuna göre uyarlanmasıdır. Bu tür müdahaleler interseksüellere ya da trans cinsel bireylere uygulanmaktadır. Yalnız, çoğu transseksüel birey de bu tür cerrahi müdahaleleri uygulatmak için çaba harcamaktalar. Herhangi bir kazadan veya hastalıktan dolayı kaybolan cinsiyet özelliklerini geri getirmek için de bu tür operasyon tekniklerine gerek duyulabilir.
Bu operasyonlar, interseksüel bireylere ailesinin onayı da alındıktan sonra yapılırken, aynı şey interseksüel çocuklar için söz konusu değildir. Bu çocukların ameliyatı, erken yaşta yapıldığından, onlara danışılmaz veya onayları beklenmez. Ayrıca günümüzde, yasalarda birbirine bağlı, çoğunlukla da zıt hormon tedavisiyle yapılan metabolizmaya müdahaleye dair yeterince bilgi yer almamaktadır.
Cinsiyet değiştirme müdahalesi, öncelikli cinsiyet özelliklerine yapılan operasyonlardır. Diğer müdahaleler ise ikincil cinsiyet özellikleri ile ilgilidir.
Aşağıda, trans cinsel bireylere yapılan cerrahi müdahaleler yer almaktadır. Bunun yanı sıra, erkeksi görünen cinsiyet özelliklerindeki dişil kısımları değiştirmek zorunda olan (aynı operasyon tam tersi durumlar için de geçerlidir) insanlara da bu tür müdahaleler uygulanmaktadır. İnterseksüel bireylere uygulanan müdahale veya organların yeniden oluşturulmasına yönelik müdahaleler, her bireyde son derece farklı uygulanması gereken operasyonlardır.
Trans cinsellerdeki tıbbi müdahalelerde, seks hormon tedavisi ön plandadır. Günümüz standartlarına göre, operasyonlardan sonra ömür boyu süren hormon tedavisi gerekmektedir, çünkü vücudun embriyo keseleri alındığı için, hormon eksiklikleri görülebilir. Bu tedaviyle, diğer cinsiyetin ikincil cinsiyet özellikleri geliştirilmektedir. Yalnız, bireyin anatomik cinsiyetinin ikincil cinsiyet özellikleri çoğunlukla korunmaktadır ve aynı şekilde öncelikli cinsiyet özelliklerine olan etkisi genellikle çok azdır. Bu özelliklerin uygun müdahalelerle dengelenmesi tavsiye edilmektedir.
Böyle bir tedavi, ilk olarak karakter, ikinci olarak da ergenlik için zemin hazırlamaktadır. Böylelikle, ikincil cinsiyet özelliklerinin gelişimi başlatılır. Trans kadınlarda, hormon tedavisi çoğu zaman anti-androjenlerle tamamlanmaktadır. Trans kadınlarda, deri daha ince ve kuru yapıdadır. Vücut yağları, yüze, göğüse, kalça ve makata nakledilir. Tüylenme yavaşlar. Testosteronlara bağlı saç dökülmesi azalır. Yalnız sakal uzamasında, hemen hemen hiç değişiklik görülmez. Hayalar buruşur ve artık sperm üretimi durur. Libido (cinsel istek) azalır. Uzun vadede vücuttaki kas oranı ve vücut dayanıklılığı azalır.
Trans erkeklerde ise deri gözenekleri büyür, vücut yağı, kalçadan bele nakledilir. Beden gücü ve bu güce bağlı olarak kaslarda artış görülür. Sakal uzar ve tüylenme artabilir. Klitoris genişler. Testosteron, düzenli âdet kanamalarını durdurur. Ses kalınlaşır ve cinsel istekte artış görülür.
Ergenliğin ilk etkilerini, kusursuz bir biçimde geri döndürmek, ne trans kadın ne de trans erkek için mümkündür. Birincil lenfoid organların değiştirilmesi ya da onların gelişimi olanaksız bir şeydir. Hormon eksikliğinden doğan zararları önlemek için, ömür boyu hormon takviyesi gereklidir.
Hormon tedavisi yerine veya hormon tedavisi desteğiyle, cinsiyet değiştirme ameliyatı operasyonu da mümkündür. Bu tedavilerin isteği, en azından “transseksüelliğin” teşhisi için de gerekli bir şarttır.
  • Trans kadınlarda bu işlem, sakal ve bıyığın epilasyonu ve cinsiyeti uygun hale getirme operasyonudur. Bu operasyonla, haya torbası ve hayalar, penisten ayrılmakta ve cinsel birleşmeyi yerine getiremeyen yapay bir vajina oluşturulmaktadır. Göğüs gelişimi de hormon tedavisinden etkilenip çok fazla gelişemediğinden, çoğu trans kadın göğüs büyütme ameliyatı olmaktadır. Riskli olmasına rağmen, ses tonunu uygun hale getirmek için, boğaz bölgesine yapılan operasyonlar da oldukça yaygındır.
  • Trans erkeklerde operasyon, yumurtalık, rahmin alınması ve cinsel birleşmeye uygun yapay penisin oluşturulması işlemlerinden oluşmaktadır. Son aşamada yumurtalık ve rahmin alınması, eril hormonların vücuda verilmesiyle bu organlardaki kanser riskini arttıracağından, yerinde bir işlem değildir. Hayaların yapılması ve üremenin sağlanması, trans erkek için mümkün değildir. Bunun yanı sıra uygun bir penisin, görünüş, fonksiyon ve büyüklük açısından yapılması da sınırlıdır. Bu nedenle çoğu trans erkek, bu operasyondan vazgeçmektedir.

Cinsiyet değiştirme ameliyatı masraf üstlenimi

Çeşitli ülkelerde (örn; Almanya) sigorta konusunda hukuksal boyutta sorunlar yaşamaktadır. Cinsiyet değiştirme ameliyatlarının masrafının tümünün veya büyük bir bölümünün yasalarla (özel sigorta gibi) karşılanması sorunu, hala sorun teşkil etmektedir.
Bu sorun çoğunlukla şu iki tartışmayı beraberinde getirmektedir:
  • Her birey, mümkün olduğunca sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürme hakkına sahiptir. Cinsiyet rolünde uygunsuzluğun hissedildiği bir yaşam, bu hakkı olanaksız kılmaktadır. Cinsiyet rolünü değiştirmek için, çoğu zaman tıbbi yöntemlere de gerek duyulmaktadır. Bu yöntemlerin ne ölçüde gerekli olduğunu, bireyin kendisi belirlemektedir.
  • Tıbbi tedavi görülmediğinde, çoğu zaman ağır fiziksel ve psikosomatik hastalıklar ortaya çıkmaktadır ki bu hastalıklar da sonradan yine tedavi olunmasını gerektiren hastalıklardır. Temelde yatan problem çözümlenmezse, kesinlikle hiçbir tedaviden uzun süreli bir sonuç elde edilmesi beklenilemez. Transseksüellik tedavisi de ucuz bir tedavi değildir, çünkü bir ay psikiyatri kliniğinde yatmanın, ortalama masrafı erkekten kadına yapılan cinsiyet değiştirme ameliyatından daha fazladır.

Tıbbi önlemler

Tıbbi önlemler, vücudu bireyin hissettiği cinsiyete olabildiğince uygun hale getirmeye çalışmaktadır. Günümüzdeki deyişiyle, “cinsiyet değişimi” yanlış bir tabirdir; çünkü çoğu cinsiyet özelliği diğer cinsiyete dönüştürülemez. Bu önlemler, hormon tedavisi, cinsiyeti uygun hale getirme operasyonları ve gerektiğinde, sakalları epilasyonla uzun süreli uzaklaştırma işlemlerinden oluşmaktadır.
Hormon tedavisinde, hedeflenen cinsiyetin seks hormonları vücuda verilmekte ve vücudun kendi hormonlarının gelişimi engellenmektedir.Kaynak

Bireysel Müdahaleler

Transerkek (kadından erkeğe)
Mastektomi (ameliyatla göğüsün alınması)
Mastektomi, dişil göğüs bezelerinin alınıp, erkek göğsünün oluşabilmesi için, göğüs uçları ve derinin en azından bir bölümünün korunarak yapıldığı bir operasyondur. Göğüs büyüklüğüne bağlı olarak, başarılı sonuçların alınması için farklı teknikler uygulanmaktadır. Öngörülen, ilerleyen zamanlarda anlaşılmayacak bir mastektomi uygulamasıdır.
Bu operasyon bir yıl içinde, 6 ay aralıkla 2 defa yapılır ve özellikle büyük göğüslere uygulanmaktadır. İyileşme süreci 3 ile 10 gün arasındadır ve çoğu zaman küçük müdahalelere gerek duyulmaktadır. Bu müdahale neredeyse tüm trans erkeklere uygulanmaktadır.

Histerektomi ve Adenektomi (Rahmin ve Salgı veya Lenf bezinin alınması)

Bu operasyonla, vücut içerisinde yer alan dişil organlar; yani rahim ağzı, yumurtalık ve yumurta kanalı alınmaktadır. Bu tür müdahalede, kanser riski çok fazla olduğundan, hormon tedavisi öngörülmektedir. Bunun yanı sıra, transseksüel yasasınca öngörülen, aile durumunun değişikliği de bu tür operasyonlar için ön koşuldur. Histerektomi, ya karın kesilerek ya da vajina yoluyla endoskopik şekilde yapılmaktadır. Bu, günümüzde standart bir uygulamadır. İyileşme süreci 3 ile 10 gün arasındadır. Bu müdahale, çoğu trans erkeklere uygulanmaktadır.

Üreme Organlarına Yapılan Operasyonlar

Cinsiyet değiştirme ameliyatlarında, kadından erkeğe yapılan değişime daha az rastlanmaktadır. Bu ameliyat çok zor bir süreçtir, çünkü yumurtalıkların alınması, meme ameliyatı ve hormon tedavisi gibi süreçleri kapsamaktadır. Gelinen en son aşama ise cinsel organ yapımıdır. Olmayan bir organın yapılması ve bu organı duyarlı hale getirmek çok zor ve kapsamlıdır. Çoğu trans erkek bu sebeplerden dolayı bu müdahaleden vazgeçmektedir. Bu operasyonda şu uygulamalara başvurulmaktadır: Vajina dudaklarından, haya torbası oluşturulur ve haya implantları silikonla doldurulur.

Metoido Estetiği

Hormon tedavisiyle büyütülmüş klitoris, kısmen kendi derisinden kesilir ve idrar yolu küçük vajina dudaklarından oluşturulur. Hassasiyet mümkün olduğunca korunmaktadır. Büyüklüğü, 2- 3,5 cm arasındadır ve doğru teknikler uygulandığında, bireyin cinsel birleşme yaşaması da mümkündür.
Bu operasyon, çok da karmaşık bir operasyon değildir ve bu uygulamada vücudun diğer bölgelerinden doku nakli yapılmaz. İyileşme süreci, hastane koşullarında 1 ile 2 hafta arasındadır.

Ön kol Estetiği

Baskın olmayan ön koldan (çoğunlukla sol taraftan), nadiren de üst kol veya kalça altından bir deri parçası alt dokusuyla birlikte damarlara ve sinir uzantılarına aktarılır. Böylelikle penis protezi meydana getirilir. Bazen bu teknik, Metoido estetiği ile birlikte yapılır ve operasyon iki aşamada gerçekleştirilir. Penis protezi, kan dolaşımına ve duyarlılık yetisine sahip olsun diye, damarlar ve sinir uzantıları birleştirilir. Bu yöntemle, idrar yolları penis protezinin uçlarına taşınmaktadır.
Operasyonun başarısındaki en büyük pay, cerrahların becerisine düşmektedir ve çoğu zaman alınan sonuç, memnun edici olmayabilir. Vücutta çoğu zaman büyük ve göze çarpan yara izleri meydana gelmektedir. Operasyonun yöntemine bağlı olarak, hassasiyet mümkün olduğunca korunmaya çalışılmaktadır. Penis protezinin büyüklüğü, genellikle 10-12 cm. arasındadır. Zaman zaman daha büyükte olabilir. Kol kalınlığına bağlı olarak, protezin genişliği azalabilir. İkinci operasyona kadar silikon haya ve eklem implantları (bunlar erkeklerde ereksiyon problemiyle ilerlemekte ve penis genişliğine pek katkısı bulunmamaktadır) yerleştirilerek cinsel birleşmeye olanak sağlanmaktadır. Komplikasyonlar, cerrahların becerisine ve ameliyat sonrası tedavilere bağlıdır. Çoğunlukla küçük müdahalelere ihtiyaç duyulmaktadır. İyileşme süreci 2 ile 6 hafta arasındadır.

Abdominal Estetik (Karın Bölgesi)

Vücudun iki yanında uzanan karın kaslarından biri kaburga kemikleriyle ayrılır, yuvarlanır, aşağıya doğru katlanır ve kasık kıvrımı bölgesinden faydalanılarak penise benzer şekil verilir. Bununla birlikte idrar yolları, penis protezinin ucuna getirilir ve onun çıkış noktasında de sona erer. Bu oldukça zor bir yöntemdir, çünkü çoğu zaman penis plastiği kısmen veya tamamen yok olmaktadır. Sonuç, gözle görülebilir, fakat çoğu zaman işlevsel değildir veya işlevsellik için birçok düzeltici müdahalelere gerek duyulmaktadır. Hassasiyet, birkaç yıl sonra kısmen sağlanabilmektedir. Büyüklüğü genellikle 12 cm.dir. Zaman zaman daha büyük de olabilir. Eklem implantlarıyla cinsel birleşmeye olanak sağlanır. İlk müdahale için iyileşme süreci 6 ile 10 hafta arasındadır.
Sırt kası operasyonu: Göğüs kası operasyonları, komplikasyon sıklığı nedeniyle doğru bulunmamakta ve ön kol estetiği de büyüklük bakımından olanaklar yetersiz olduğundan, hastalar için pek de memnun edici sonuçlar ortaya koymamaktadır. Bu gerçekten yola çıkarak, son yıllarda uzmanlık alanı kongrelerinde farklı teknikler sunulmaktadır. Bu tekniklerden biri de hedefe yönelik olan ve bu özelliğinden dolayı dünya çapında giderek daha çok merkezde yürütülen sırt kası operasyonudur (bu operasyon en geniş sırt kasından yapılmaktadır). Bu operasyonla, riskin ve işlev kaybının az olduğu bir penis yapılabilir. Ayrıca tedavi bittiğinde, orijinal büyüklüğüyle neredeyse aynı ölçüde bir penis ortaya çıkmaktadır. Berlin’de yapılan üroloji kongresindeki uluslararası forum tartışmasında, ön kol estetiği artık uygulamadan kalkan; dahası eski bir yöntem ve önerilmeyen bir operasyon olarak nitelendirilmiştir.

Trans kadınlar (Erkekten – Kadına)

Cinsel organa yapılan operasyonlar
Cinsel organa yapılan operasyonun öncüleri, 1920’li yıllarda ortaya çıkmıştır. Bu operasyonlar, Berlin ve Dresden’deki kliniklerde yapılmıştır. Nasyonal sosyalistlerin hâkimiyetinden sonra, bu merkezler kapatılmış ve tıbbi belgelerin büyük bir bölümü ortadan kaldırılmıştır. Çoğu Yahudi doktor, bu dönemde sürgüne gönderilmiş, çalışma ve araştırmalarına farklı ülkelerde devam etmişlerdir. Danimarkalı ressam Einar Wegenerin, Dresden’li jinekolog Kurt Warnekros aracılığıyla yürüttüğü operasyonların belgeleri de muhtemelen Dresden’e yapılan hava saldırılarıyla yok edilmiştir.
Operasyonlar çoğunlukla penisten, damar ve sinirle birlikte alınan uç kısmın bir parçasının dışa doğru genişletilerek ve uygun durumdayken tekrar dikilmesiyle yapılmaktadır. İlerleyen zamanlarda cinsel isteği mümkün kılan, kalan sinirler yoluyla yeni bir klitoris meydana getirilir. Aynı şekilde idrar yolları da genişletilerek, uygun ölçüde kısaltılır. Hayalar, tıpkı penis üzerindeki sertleşebilir dokularda olduğu gibi tamamen alınır. Tabii ki, vajinanın sertleşebilir dokusunda uygulandığı gibi teknikler de mevcuttur. Penis derisi içi boş bir beden kaplaması ile kaplanır ve vajina oluşturulur. Son olarak hayâ torbalarında, vajina dudakları şekillendirilir.
Normal şartlarda, yaklaşık 14 gün boyunca hastanede kalmak herhangi bir komplikasyon oluşmaması için gerekli bir önlemdir. Çoğu durumda, birkaç ay sonra, bazı küçük düzeltmelerin yapılabilmesi için, bireye ikinci bir operasyon önerilmektedir.
Operasyon teknikleri günümüzde artık o kadar ilerlemiştir ki, en azından bazı merkezlerde belirttiğimiz rutin müdahalelerden bahsedilmektedir. Bayan doktorlar artık operasyon sonuçlarının, doğal vajinadan neredeyse hiçbir farkı olmadığını belirtmekteler.

Ses tonu için yapılan ameliyatlar

Kadınsı sese ulaşmak için yapılan operasyonlarda farklı teknikler uygulanmaktadır. Bunlar, yönteme ve operatörlere bağlı olan riskli müdahalelerdir. Çoğu zaman seste kısılmalar olabilir ki bu kısılma oldukça dikkat çekicidir. En kötü ihtimalle, ses tamamıyla da kaybedilebilir. Ses teline yapılan operasyonlar bu ihtimallerden dolayı çok yaygın değildir, fakat operasyon tekniklerinin giderek profesyonelleşmesiyle, bu uygulama da sıklaşmıştır.
Aslında germe ve kısaltma yöntemleri de mevcuttur. Kısaltma yöntemi son yıllarda çok sık tartışılsa da, yöntemin kalitesi giderek artmaktadır. Berlin, Stuttgart ve Würzburg’ta da bu yöntemle çok iyi sonuçlara ulaşılmıştır.
Konuşma bozuklukları tedavisi bu müdahaleyi tamamlayıcı bir görev üstlenmektedir ve çoğu erkekten kadına transseksüeller için de ilk seçenektir.

Âdem elmasının (gırtlak çıkıntısı) küçültülmesi

Gırtlağın; yani âdem elmasının göze batan bir büyüklüğü varsa, bu operasyona gerek duyulmaktadır. Bu sorunsuz bir operasyondur.

Diğer müdahaleler

Açıklanan bu uygulamanın yanı sıra, bazı durumlarda (her şeyden önce plastik cerrahi de) başka operasyonlara gerek duyulmaktadır. Bu müdahaleler de, özellikle hastalık sigortasıyla masrafların karşılanması için ön koşul olan tıbbi gerekirlilik tartışılmaktadır. Örneğin bu tür operasyonlar, burnun, çenenin veya elmacık kemiklerinin küçültülmesi ya da uygun müdahalelerle doldurularak yumuşaklığının sağlanmasıdır.

İlk tedavi ve operasyon denemeleri

1900’lü yıllarda seks hormonunun etkisi keşfedilmişti. Kimyasal tecritle seksüel tıpta yeni bir sayfa açılmıştır: Vücudu diğer cinsiyete uyarlamadaki hormonal değişimin ilk denemelerinde, üreme organlarının nakline başlanmış, 1918’li yıllarda haya ve yumurtalıkların alındığına dair bilgiler verilmiştir.
20'li yılların başında ilk cerrahi cinsiyet değişimi yapılmıştır.
Cerrahlar, 1. Dünya Savaşı sırasında üreme organlarına yapılan ameliyatı, yaralıları tedavi amaçlı uygulamışlardır. Bunun yanı sıra tıpçılar, başarısızlığa uğrayan deneyler sayesinde “Normalleştirme” ve Homoseksüellikten Heteroseksüelliğe yönlendirici yoğunlaştırmaya ilişkin birçok yeni bilgi edinmişlerdir. Seks Araştırma Enstitüsü hem bireyin psikolojik hazırlanma sürecinde, hem de operasyonların yürütülmesinde önemli rol oynamıştır. Çoğu hasta, kendisine rahatsızlık veren hayalarının veya yumurtalıklarının alınmasını talep etmiştir.
Tam anlamıyla uygulanan ilk cinsiyet değiştirme ameliyatını, Seks Araştırma Enstitü müdürü Felix Abraham, 1931 yılında “iki eril travestinin cinsiyet değişimi” adı altında rapor etmiştir. Abraham, bu travestilerin konsültasyonundan sorumluydu. 30’lu yıllarda, ilk estetik operasyonlar adım adım uygulanmaya başlamıştır ve Abraham, Dr. Levi Lenz’in yardımıyla hadımlaştırma ve yumurtalıkların alınması operasyonlarını tanımlamıştır. Dr. Levi Lenz bu yıllarda vajinaya şekil verme operasyonlarıyla ilgilenmekteydi.

Günümüzdeki durum

20. yüzyılda cinsiyet değiştirme ameliyatlarında uygulanan yöntemler oldukça ilerlemiştir. Cerrahi operasyonlarda yaşanan bu gelişmeler, konservatif tedaviler için de söz konusu olmuştur. 1950’li yıllarda uygulanan tıbbi yöntemler, özellikle Amerikalı doktorlar arasında yaygındı. Cerrahi operasyonların, çoğu zaman bir ile beş yaş arasında; cinsiyet yöneliminin henüz tam olarak belirlenemediği çocukluk dönemlerinde bireylere uygulanması rutin bir uygulamaya dönmüştü. Zamanın doktorları için bu, çok faydalı bir uygulamaydı, çünkü ilk operasyonlar akabinde ikincil operasyonları getirmiştir ve dahası bireyleri, ömür boyu sürecek olan hormon tedavisi uygulamasına yönlendirmiştir. Ayrıca birçok yeni yöntem geliştirilmiştir. Örneğin; son derece acılı bir yöntem olan genişletme operasyonu. Bu operasyonla yapay vajinaya penis benzeri bir alet yerleştirilir ve birleşme yetisine sahip olması için yapay vajina genişletilir.
Günümüzdeki konservatif modern tedavilerin, 1950 ve 1960'lı yılların aksine çok daha az yan etkisi bulunmaktadır. 1960 ve 70’li yıllarda bile çoğu zaman, hormon tedavisine bağlı saç dökülmesi, diş çürükleri ve mantar hastalıkları gözlenmekteydi. Tıbbi uygulamalar, lazer tekniği ve yeni metotlar sayesinde estetik cerrahi uygulamasını kolaylaştırmıştır. Bu da vücuda uygulanan daha birçok radikal müdahaleler olabileceği anlamına gelmektedir.

Türkiye'de Durum

Bir birey, kendi hayatını hangi bedende sürdürmek istediğine kendisi karar verebilir, ancak böyle bir sistemin, hukuksal boyutu da mevcuttur, çünkü cinsiyet değiştirme ameliyatlarının devlet tarafından kabulü de gerekmektedir.
Türkiye'de hukuksal bağlamda, transeksüellerle ilgili düzenleme, ilk kez 1988 yılında yasaya eklenen bir fıkra ile olmuştur. Bu yapılan düzenlemeyle, cinsiyetlerini değiştiren transeksüellerin, sağlık raporlarıyla birlikte, mahkemeye gittikleri takdirde, değiştirdiği cinsiyete uygun kimlik alabilme hakkına sahip olurlar. Evlilik gibi faktörler de, kişinin mahkemeye başvurmasına engel değildir. Yalnız, cinsiyet değişimi ile birlikte, evliliğin kendiliğinden biteceğinin kabul edilmesi gereklidir. Çocuğun vekâleti ise, mahkeme kararıyla taraflardan birine verilir.
2002 yılında ise, bu konuyla ilgili bir düzenleme daha yapılmıştır ve 18 yaşını doldurmuş, evli olmayan, transeksüel yapıda olduğunu kabul eden, bunun ruhsal zorunluluğunu kaldırabilen ve ömür boyu üreme yeteneğinden mahrum kalacağını bilen bir kişi, tüm bunları bir sağlık raporu ile belgelerse, şahsen mahkemeye başvurup, cinsiyet değişikliği talebinde bulunabilir. Verilen izinle birlikte, uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin de belgelendiği halde, nüfus sicilinde gerekli düzenleme yapılmasına karar verilir.
Eski düzenlemeye oranla, yeni düzenlemede çok önemli farklılıklar var olduğu söylenebilir. Bu düzenlemeyle birlikte, evli kişilerin ameliyat olamaması, rapor ve mahkeme kararı almaksızın yurt dışında ameliyat olup, Türkiye’de nüfusuna ilişkin düzenlemeler talep etmesi gibi konular, tartışmaları gündeme getirecektir.

Uygulamada karşılaşılan sorunlar

Türkiye’de cinsiyet değiştirme ile ilgili kanunlar olmasına rağmen, uygulamada önemli sorunlar yaşanmaktadır. Bunlardan biri, ameliyat olmuş bireyin iş hayatında yaşadığı sıkıntılardır. İş başvurusu yapan bireyden talep edilen nüfus kaydı sonrasında, kayıtlarda yer alan ameliyat öncesi kimliğinin görülmesi, kişinin özel hayatına zarar verir.
Diğer bir sorun da yasalarda yer alan özürlülük ölçütü, sınıflandırılması uyarınca vücut fonksiyon kaybı cetvelinde bulunan transeksüellere ilişkin düzenlemedir. Bu cetvele göre, transeksüellik, özürlülük durumu olarak değerlendirilmektedir.
Türkiye'de iç hukukta da büyük sorunlar yaşanmaktadır.
Yaşanan onca soruna rağmen, cinsiyet değiştirmeye ilişkin durumlar zamanla gelişmektedir.

Nedenleri

Hamburg-Eppendorf’taki Hans Giese tarafından 1950 yılında kurulan Alman Toplumu Seks Araştırmaları Enstitüsündeki veya Volkmar Sigusch tarafından hayata geçirilen Seks Araştırmaları Uluslararası Enstitüdeki uzmanlara göre, transseksüellikte nedeni belli olmayan cinsiyet kimliği rahatsızlıklarından bahsedilir. Bu görüş, özellikle Alman- Amerikalı psikolog Harry Benjamin‘in transcinsel sağlığı profesyonel dünya kuruluşundaki araştırmalarından yola çıkmaktadır.
Harry Benjamin transseksüelliği, interseksüelliğin özel bir biçimi olarak kabul etmesine rağmen, 1970’lerde ortaya atılan teori transseksüelliğin temelinde fiziksel nedenlerin de olduğunu ortaya koymuştur. Bugüne kadar aslında çoğu insanı ilgilendiren hiçbir model geliştirilememiştir. Benjamin’den yola çıkarak yapılan bazı araştırmalar, prädisposlistiona işaret eden fiziksel sebeplerin olduğu desteklemektedir. Örneğin; tıp tedavisi el kitabının 2005-2006 yayınında, doğum öncesi gelişim aşamasında seksüel hormonların hem genital morfolojisi, hem de beyin fonksiyonunu etkilediği yazmaktadır. Bu hipotez de Zhou ve arkadaşları tarafından yayınlanan verilerle desteklenmektedir. Bu sebeple fiziksel ve psikolojik nedenlerin bir arada ele alınmasına mümkün olduğunca önem verilmektedir.
Bir başka çalışma da embriyo gelişimi esnasındaki hormonsal eşitsizliklerin, bir insanın transseksüel doğabileceğini göstermektedir. Bu konuya ilişkin, beyin psikolojisine dayanan sebepler de öne sürülmektedir.
Transseksüellik ve transvestizmin açıklamalı modeli, 1989 yılında Ray Blanchard tarafından Otogynofili (kendi dişiliğini seven) olarak ortaya atılmıştır. Bu model, cinsiyet rahatsızlığı teorisinin aksine (olası sebeplerden biri olarak mutlaka cinsiyet değiştirmeye ilişkin önlem almayı gerektiren bir teoridir) bedensel özellikler açısından erkek olan bir bireyin paraphilie eğilimlerini ve kendisini bir kadın olarak hayal edip tatmin ettiğini anlatmaktadır.

Gelişimi

Çoğu transseksüel bireyde, “başka biri olma” duygusu, okul öncesi çağlarda gelişmektedir; fakat bu duygu henüz somut olarak bağlayıcı olmayabilir. Bazıları da okul öncesi çağda bedensel cinsiyetlerinin aksine, kız veya erkek olmak istediklerine dair bir bilinç geliştirdiklerini belirtmektedir. Bu bilinç, ilk defa ergenlik ya da yetişkinlik döneminde de ortaya çıkabilmektedir. Böyle bir durumda, çocukluk dönemindeki anıların bastırılıp bastırılmayacağı sorusu akıllara gelmektedir. Transseksüel bireylerin karşılaştığı psikolojik baskılar zamanla artmaktadır; özellikle ergenlik ve yetişkinlik dönemlerinde. Psikosomatik hastalıklar ve diğer çeşitli psikolojik problemlerin yanı sıra bu baskıların sonucu olarak depresyon ve uyuşturucu kullanımı gibi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Çoğu transseksüel, er ya da geç çevresini transseksüelliğiyle ilgili bilgilendirmeye, cinsiyet rolünü de kalıcı (resmi) olarak değiştirmeye mecbur kalacaktır. Özellikle kriz evresinde alınan bu tür bir kararın sonucu da bireyin hayatını tehdit edebilmektedir.
Transseksüellik sonucunda ortaya çıkan psikolojik problemlerin zamanı, bireyden bireye değişiklik göstermektedir. Bu, bireyin içinde bulunduğu sosyal çevreye ve edindiği bilgilere de bağlı olmaktadır. Yalnız değişmeyen şudur ki yıllardan beri tıbbi tedavi görmek isteyen bireylerde ortalama yaş oranı giderek düşüş göstermektedir.
Transseksüelliğe eğilim gösteren çocuklar, çoğunlukla çevrelerinin beklentilerine uymaya ve bedensel cinsiyetlerine uygun rolde yaşamaya çalışmaktalar. Bu tür baskılar da bedensel açıdan erkek olan transseksüellerde genellikle daha fazla olduğundan, trans erkek ve trans kadınlarda yaşanan tipik gelişimler farklı olmaktadır:
  • Trans kadınlar, ilk olarak klasik erkek profiline olabildiğince uyum sağlamak için çaba harcarlar. Evlenip aile kurmaları sık rastlanan bir olaydır; çünkü daha sonra partnerlerini zaten kadın olarak tercih ederler. Ayrıca meslek seçiminde, erkek gücü gerektiren alanları seçmeleri de yaygın bir durumdur. Eril rolde yaşadığı sıkıntılar, kendisini genellikle transvestizm ve aşırı yüklenme (Overcompensing) evresi arasındaki değişim esnasında gösterir. Örneğin, bu evrede kadın kıyafetlerini atıp, özellikle erkeksi bir görünüm sergilemeye çalışırlar.
  • Trans erkeklerin evlenip, çocuk sahibi olmaları sık rastlanan bir şey değildir. Meslek seçiminde ise ya cinsiyetin ön planda olmadığı ya da tipik erkek gücü gerektiren mesleklere yönelirler. Dişil rolde yaşadıkları sıkıntılarını da günlük hayattaki erkeksi davranış biçimlerine entegre ederek gösterirler. Bu davranış biçimi, kadınlarda erkeklerdeki kadınsı davranış biçimlerine göre daha kolay kabul edilmektedir. Bu nedenlerden dolayı, hala kadın gibi yaşayan trans erkekler, “avare” veya özgür görünürler. Partner olarak erkekleri tercih ettiklerinden, genellikle lezbiyenlere benzetilirler.
Cinsiyet rolünün değişimi, önemli sosyal problemlere yol açabilmektedir. Örneğin, her zaman olmasa da, genellikle bireylerin yaşadığı ikili ilişkiler sona ermektedir. Çocuklar, çoğu zaman anne veya babasının rol değişiminin, beklenilenden daha iyi üstesinden gelmektedir. Tabii ki istisnalar da söz konusudur. Bu istisnalar, ergenlik dönemindeki veya dış baskılardan fazlasıyla etkilenmiş çocuklarda görülmektedir. Bireyin, istifasını vererek, işini kaybetmesi de artık sık rastlanan bir olay değildir; çünkü Avrupa Adalet Divanı, cinsiyet değişiminden dolayı bir kişinin işten çıkarılmasının, cinsiyet ayrımcılığı olduğunu açıklamıştır. Buna rağmen, bugüne kadar cinsiyet rolünün değişimi sebebiyle psikolojik veya psikoterapik destek almayan transseksüeller, bu tür desteği almaya başlamışlardır; çünkü bir birey için, psikolojik yardım aldığını kanıtlamadan, tıbbi ve hukuki olanaklardan yararlanıp rapor alması hemen hemen imkânsızdır.
Son yıllarda transseksüel çocuğa sahip aile sayısı giderek artmaktadır. Aynı zamanda transseksüelliği reddetmek yerine, kabul eden aile sayısında da artış görülmektedir. Böyle durumlarda, ergenliğe girişi yavaşlatacak tıbbi önlemler alınmaktadır. Bu yolla, cinsiyet özelliğinin gelişimi engellenmektedir. Bu özellik, ilerleyen yıllarda büyük bir masraf ve şüphe götüren bir başarıyla, eski haline yeniden getirilmek zorunda olan veya artık geri dönüşü olmayan bir yapıdadır. Bu nedenle, ergenlik döneminde veya bu dönemden kısa bir süre sonra, cinsiyet rolünün değişmesine karar veren transseksüel bireylerin sayısı giderek artmaktadır.

Kavram tartışmaları

Çoğu birey, transseksüellik kavramını reddetmektedir. Çünkü, bu kavram, “seksüellik” kelimesini çağrıştırmaktadır. Transseksüellik, bir cinsiyet problemi değil, aksine seksüel tercihtir. Yalnız, transseksüellik cinsiyet kimliğinin bir sorunudur ve böylece de özünde seksüelliğin bir türü değildir. Transseksüeller, alışılmışın dışında seksüel eğilimleri olan bireyler değillerdir; aksine sadece yanlış cinsel organla dünyaya geldiklerine inanan bireylerdir. “Erkekten kadına” veya “kadından erkeğe transseksüel” yerine, eleştirenler daha basit deyimiyle trans kadın veya trans erkek olarak tanımlamayı tercih etmekteler. Almanya’da 1980ler’de öne atılan alternatif kavram da “trans kimlik” kavramıdır. Bu kavram, 1990 yılından itibaren, kesinlikle daha kapsamlı bir kavram olan “trans cinsel”in doğmasına zemin hazırlamıştır. Trans cinsel, bir anlamda doğuştan sahip olduğu cinsiyetine ayak uyduramayan insanlar için üst kavram olarak kullanılırken, diğer anlamıyla bu kavram kendisini iki cinsiyetin arasında hisseden, yani kendini %100 kadın veya erkek olarak nitelendiremeyen bireyler için kullanılmaktaydı.

14 Ekim 2014 Salı

Eşcinsellik ve psikoloji;

Eşcinsel ebeveynlik;

Bilimsel araştırmalar gay ve lezbiyen çiftlerin yetiştirdiği çocukların heteroseksüel çiflerin yetiştirdiği çocuklar kadar uyumlu, kabiliyetli ve psikolojik olarak sağlıklı olduğunu göstermektedir. Bunun tersini gösteren bilimsel bir kanıt yoktur.
Bir araştırmanın sonuçlarında gay ve lezbiyen çiftlerin çocuklarının çoğunluğunun heteroseksüel kimlikli olmasına rağmen kısmen genetik faktörler (Amerika’daki eşcinsel çiftlerin çocuklarının %80’i kendi biyolojik çocuklarıdır.) ve aile sosyalizasyon süreci yüzünden (çocukların daha toleranslı okulda okuması, daha az heteroseksist çevre ve sosyal şartlarda yaşaması) geleneksel olarak cinsiyetlere yüklenen davranışları daha az gösterdiği ve homoerotik birlikteliklere daha açık olmaya eğilimli oldukları öne sürülmüştür. 2005’te Charlotte J. Patterson’ın Amerikan Psikiyatri Kurumu için yaptığı araştırmada gay ve lezbiyen çiftlerin yetiştirdiği çocuklarda daha yüksek oranda eşcinsellik bulunamamıştır. Başka bir araştırmanın sonuçlarında gay ve lezbiyen çiftlerin yetiştirdiği çocukların (özellikle lezbiyen çiftlerin yetiştirdiği kızlar) heteroseksüel olmayan kimlikleri daha çok benimsemeye eğilimli oldukları öne sürülmüştür.

Yasalar ve politikalar;

Arjantin'de eşcinsel evlilik ve erkek eşcinselliğine destek amaçlı açılmış bir pankart.

Eşcinselliğin yasallığı

Dünyada eşcinselliğin yasal durumu: ██ Bilgi yok Eşcinselliğin serbest olduğu ülkeler ██ Eşcinsel evlilik ██ Medeni birliktelik ██ Eşcinsel çiftlerin resmî tanımaları yok ██ Diğer ülkelerden evlilik cüzdanları kabul edilmektedir Eşcinselliğin yasadışı olduğu ülkeler ██ Ufak ceza ██ Büyük ceza ██ Ömür boyu hapis cezası ██ İdam cezası
Çoğu ülke, reşit olan ve akraba olmayan kişilerin karşılıklı rıza halinde cinsel ilişki yaşamalarını yasaklamaz. Bazı ülkeler eşcinsel çiftlere heteroseksüellerle eşit haklar, korumalar ve evlilik dahil ayrıcalıklar vermektedir. Bazı ülkeler kişileri heteroseksüel birlikteliklerle kısıtlar, başka bir deyişle eşcinsel aktivite yasa dışıdır. Eşcinsel aktivite yapanlara, İran ve Nijerya’nın bazı bölgeleri gibi yerlerde aşırı tutucu Müslümanlar tarafından ölüm cezası verilebilir. Ama genelde resmi kurallarla cezanın gerçekte uygulaması arasında önemli farklılıklar vardır.
Eşcinsel davranış, batı toplumunun bazı ülkelerinde suç olmaktan çıkarılsa da (örneğin 1932’de Polonya, 1933’te Danimarka, 1944’te İsveç, 1967’de Birleşik Krallık) eşcinsellerin bazı gelişmiş ülkelerde kısıtlı sivil haklar edinmeleri 1970’in ortalarından sonra olmaya başlamıştır. 2 Temmuz 2009’da Hindistan, eşcinselliği suç olmaktan çıkarmıştır. Bu konuda dönüm noktası Amerikan Psikiyatri Kurumu’nun 1973’te eşcinselliği Teşhis ve İstatistik Kılavuzu’ndan (DSM) çıkarmasıdır. Quebec, 1977’de cinsel yönelim ayrımcılığını yasaklayan ilk eyalet olmuştur. 1980 ve 1990’larda çoğu gelişmiş ülke, eşcinsel davranışı suç olmaktan çıkarıp gay ve lezbiyenlere iş alanı, konaklama ve yapılan hizmetlerde ayrımcılık yapılmasını yasaklamıştır. Bugün, Orta Doğu ve Afrika’da birçok ülkede ve Asya ve Güney Pasifik’te de birkaç ülkede eşcinsellik suçtur. Altı ülkede eşcinsel davranış ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırılır, on ülkede ise ölüm cezasını getirir.

Eşcinsel evlilik

Ana madde: Eşcinsel evlilik
Eşcinsel evliliğe şu anda altı ülkede ve yedi ABD eyaletinde izin verilmektedir. Hollanda[2001'de eşcinsel evliliği uygulayan dünyanın ilk ülkesiydi, ve artık Belçika, Güney Afrika, İspanya, Kanada ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Massachusetts, Iowa, Kaliforniya ve New York eyaletlerinde de geçerlidir. İsrail'de, diğer ülkelerde yapılan eşcinsel evlilikler kabul edilmektedir, ama İsrail'de yapılan eşcinsel evlilikler yasal sayılmıyor.

Medeni birliktelik

Ana madde: Medeni birliktelik
Bazı diğer ülkeler, medeni birliktelikler kabul eden kanunlar uygulamaktadır. Bu medeni birliktelikler, eşcinsel çiftlere, karma çiftlerin yasal haklarına benzer haklar tanımak amacıyla uygulanıyor, örneğin vergi, miras ve göç hakkındaki yasal konularda. İskandinav ülkeleri, Avustralya, İngiltere, İsviçre, Avusturya ve Almanya medeni birliktelikleri kabul eden ülkelerdendir.
Medeni birliktelikleri ve evcil ortaklıkları kabul eden ABD eyaletleri ise şunlardır: 2000 yılında Kaliforniya ve Vermont, 2005 de Connecticut, 2006 da New Jersey, 2007 de Oregon ve 2008 de New Hampshire.
2006’da Amerikan Psikiyatri Kurumu, Amerikan Psikologlar Birliği ve Sosyal İşçilerin Ulusal Kurumu’nun California Yargıtayı’na yaptığı açıklama “Gay ve lezbiyenlerin kurdukları ciddi birliktelikler heteroseksüel birlikteliklere önemli açılardan birbirine denktir. Evlilik kurumunun sunduğu sosyal, psikolojik ve sağlık yararlarından eşcinsel çiftler yararlanamamaktadır. Eşcinsel çiftlerin evlenme hakkını reddederek eyalet, eşcinsellikle ilişkili tarihsel damgayı güçlendirmektedir. Eşcinsellik damgalanmaya devam etmektedir ve bu dalgalanma negatif sonuçlara yol açmaktadır.” şeklindedir. Ayrıca “Eşcinsel ve heteroseksüel çiftleri sivil evliliğin getirdiği yasal haklar, zorunluluklar ve yükümlülükler bakımından birbirinden ayırmayı gerektiğini gösteren bilimsel bir esas yoktur.” demiştir.

Toplum ve sosyoloji

Toplumun görüşü;

2007 yılındaki “Eşcinsellik toplum tarafından kabul edilmeli mi?" anketine ülkelerin evet deme oranları: ██ 81% - 90% ██ 71% - 80% ██ 61% - 70% ██ 51% - 60% ██ 41% - 50% ██ 31% - 40% ██ 21% - 30% ██ 11% - 20% ██ 1% - 10% ██ Bilgi yok
Eşcinsellik gibi heteroseksüellik haricindeki yönelimlerin kabulünün oranı Asya ve Afrika ülkerinde en düşük, Avrupa, Avustralya ve Amerika kıtasında en yüksektir. Batı toplumunun son 20-30 yılda eşcinselliği kabul oranı artmıştır.

Din

Eşcinsellikle din arasındaki ilişki zamandan yere göre fazlasıyla değişmektedir. Dünyanın en büyük dinleri eşcinselliğe genel olarak negatif yaklaşmaktadır. Bazıları eşcinsel yönelimin günah olduğunu belirtirken diğerleri sadece eşcinsel aktivitenin günah olduğunu belirtmektedir.  Bazı dinler eşcinselliği kabul etmekte hatta eşcinselliği teşvik etmektedir.
Eşcinsellikle ilgili yanlış inanışlar
21. yüzyıla gelindiğinde birçok toplum cinselliği daha rahat ve açık bir şekilde tartışır hale geldi. İnsan cinselliğinin bir ifadesi olarak eşcinsellik kabul görmesi başladı ve bunun bir sonucu olarak eşcinsellikle ilgili hurafeler terkedilmeye başlandı.  Özellikle 1950 ve 60'larda yaygın olan, erkek eşcinsellerin zayıf ve kadınsı oldukları, lezbiyenlerin erkeksi ve saldırgan oldukları inanışları büyük oranda terkedildi.

Eşcinsellere yönelik ayrımcılık

Eşcinsel zorbalığı;

Avrupa devletlerinde 2008 yılında yapılan "kanaatimce cinsel yönelime dayalı ayrımcılık bu ülkede çok ya da gayet yaygındır" anketine katılanların oranları: ██ 61% - 100% ██ 51% - 60% ██ 41% - 50% ██ 31% - 40% ██ 0% - 30%
Eşcinsel zorbalığı heteroseksüel ya da cinsel yönelimi bilinmeyen bir kişinin lezbiyen, gay, biseksüel ya da transeksüel bir kişiyi sözlü ya da fiziksel olarak taciz etmesidir. 1998’de Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü tarafından yapılan bir araştırmaya göre Amerika’daki gençler her 14 dakikada bir “homo”, “i.ne” ve “karı kılıklı” gibi anti-gay hakeretler duymaktadır.

Heteroseksizm ve homofobi

Ana maddeler: Heteroseksizm ve Homofobi
Birçok kültürde eşcinseller sıklıkla önyargı ve ayrımcılığa uğramaktadır. 2011’de Hollanda’da yapılan bir araştırmaya göre Hollanda gençliğinin %49’u ve Hollanda’daki başka ırklardaki gençlerin %58’i eşcinselliği reddetmektedir.  Eşcinseller diğer azınlık grupları gibi stereotipleştirilmektedir. Bunlar homofobi ve heteroseksizm (karşı cinsler arasındaki cinselliğin ve karşı cinsle olan birlikteliklerin lehine olacak şekilde negatif tutum, önyargı ve ayrımcılık) yüzünden olmaktadır. Heteroseksizm, herkesin heteroseksüel kabul edilmesi ve karşı cinse ilgi duymanın ve karşı cinsle olan birlikteliklerin norm olması ve bu yüzden üstün olduğu anlamını da içerir. Homofobi, eşcinsellere ya da eşcinselliğe karşı duyulan irrasyonel nefret, korku, hoşnutsuzluk ya da ayrımcılıktır.[190][188][189] Homofobi farklı şekillerde gösterilir ve birçok farklı tiplerinin olduğu varsayılmaktadır. Bunların arasında içselleştirilmiş homofobi, sosyal homofobi, duygusal homofobi, rasyonelleştirilmiş homofobi ve diğerleri yer almaktadır.  Buna benzer olarak lezfobi(özel olarak lezbiyenleri hedef alma) ve bifobi (biseksüel insanlara karşı olma) kavramları da vardır. Bu tutumlar yüzünden işlenen cinayetler genel olarak nefret cinayeti ve eşcinsel zorbalığı olarak adlandırılır.
LGB’lerle (lezbiyen, gay ve biseksüel) ilgili stereotipler, LGB’lerin ciddi birliktelikler kuramadıkları, önüne gelen insanlarla cinsel ilişkiler kurdukları ve daha çok çocuklara tecavüz etme eğiliminde olduklarıdır. Ama bu iddiaları destekleyen bilimsel bir veri yoktur. Gay ve lezbiyenler ciddi birliktelikler kurabilmektedir ve bu birliktelikler heteroseksüel birlikteliklere önemli açılardan birbirine denktir.  Cinsel yönelim, kişinin çocuklara tecavüz etme olasılığını etki etmemektedir.
Heteroseksüelliğe dönüşme isteği ile ilgili bazı analitik yaklaşım ve davranışçı terapiler mevcut olup başarıları oldukça şüphelidir. Bu terapiler eşcinselliği heteroseksüellikten daha az arzulanır hale getirmeye ya da eşcinsellikten alınan zevki azaltmaya yöneliktir ancak gerçekten iyi motive edilmiş bir grupta bile kişinin cinsel ve duygusal yöneliminin değiştirilemeyeceği ortaya çıkmıştır.
Karşı cinsten insanların ilişkiye girdiği heteroseksüelliğin karşıtı olarak aynı cinsten insanların ilişkiye girdiği eşcinselliğin yer aldığı bir dizi toplumsal arenada heteroseksüelliğe ayrıcalıklı rol atfedilen hetoreksizimi, eşcinsel bireye motive etmeye çalışmakta bireye hasta olarak bakış açısını ortaya çıkarmaktadır.

Eşcinsellere yönelik şiddet

Saldırgan ve kınayan bir çevre, şifahi ve fiziksel suistimal, aile ve diğer insanlar tarafından reddedilme ve tecrit yüzünden, gey ve lezbiyen gençlerin intihar etmeleri, madde bağımlısı olmaları, okulda sorunlar yaşamaları ve yalnız kalmaları olasılığı daha yüksektir.
Cinsellik ve cinsel yönelim, varlığın temel unsurları olarak kişisel kohezif duyguların ve dünyada rahat ediş düzeyinin önemli belirleyicileridir. Günümüzde eşcinselleri "onarma" ve cinsel yönelimlerini değiştirmeye çalışan ve bunu iddia eden müdahalelerin ise yararlılığına, işe yaradığına dair yeterli bilimsel bir çalışma bulunmamaktadır. Ayrıca, eşcinsellik ve biseksüellik insan cinselliğinin normal ve pozitif çeşitlerinden biridir ve yapılan çalışmalarda homoseksüelliğin hastalık veya anormallik olarak görmeye dair emprik veya bilimsel bir temel bulunamamıştır.

Eşcinsellere yönelik önyargı

Tıp ve psikoloji alanlarında eşcinsellik bir hastalık veya ruhsal bozukluk olarak kabul edilmese de, kapalı toplumlar genelinde eşcinselliğe hâlâ bir hastalık, ruhsal sorun ve din kurallarına göre sapıklık olarak bakılmakta ve eşcinsel bireyler dışlanmaktadır. Özellikle bazı geleneksel ve manevi değerleri kuvvetli olan toplumlar eşcinsellere "öteki" olarak bakmaktadır. Bu toplumlarda cinsel roller daha çocukluktan itibaren belirlenmekte ve heteroseksüel ilişkinin dışındaki ilişkiler onaylanmamaktadır. Eşcinselliğin "insan doğasına aykırı" olduğu öne sürülmekte, insanın temel amacı olduğu varsayılan "üreme"ye ket vurduğu savunulmaktadır. Oysa bilim, cinsel kimliğin, insanın temel amaç ve/veya güdülerine etki etmediğini savunmaktadır . Ayrıca, Antik Yunan-Roma kültüründe görüldüğü gibi geleneksel ve manevi değerleri kuvvetli ve ataerkil olan her toplum eşcinselliğe karşı değildir.

Gey ve lezbiyenlere yönelik şiddet

1998’de Matthew Shepard eşcinsel olduğu için Aaron McKinney ve Russell Henderson tarafından bir çite bağlanmış ve öldürülesiye dövülerek can vermiştir. Bu cinayet, nefret suçu kapsamlarına cinsel yöneliminde eklenmesine neden olmuştur. Lezbiyen kadınlara da heteroseksüelliğe dönmesi için tecavüz edilebilmektedir. Amerika’da FBI’ın raporlarına göre nefret cinayetlerinin %24’ü kişinin cinsel yönelimi yüzünden işlenmiştir. Bunların %56.7’si anti-eşcinsel erkek önyargısı, %11.1’i anti-eşcinsel kadın önyargısı, %29.6’sı cinsiyet gözetmeksizin anti-eşcinsel önyargısı yüzünden işlenmiştir.

Eşcinsel bireyler arasında intihar

Saldırgan ve kınayan bir çevre, şifahi ve fiziksel suistimal, aile ve diğer insanlar tarafından reddedilme ve tecrit yüzünden, gey ve lezbiyen gençlerin intihar etmeleri, madde bağımlısı olmaları, okulda sorunlar yaşamaları ve yalnız kalmaları olasılığı daha yüksektir.
Homofobiye bağlı intihar oranı özellikle eşcinsel gençlerde çok yüksektir. Birleşik Krallık'ta Stonewall adlı eşcinsel hakları örgütü tarafından yapılan bir ankete göre genç eşcinsellerin %17'si ölümle tehdit edilmiş ve %12'si cinsel istismar yaşamıştır. Bazı araştırmalara göre İrlanda'da eşcinsel gençlerin üçte biri intihar etmeye çalışmış; İskoçya'da 15 ve 26 yaşları arası eşcinsellerin yarısı intihar etmeyi düşünmüş; Fransa'da 20 yaşın altındaki eşcinsel erkeklerin %27'si intiharı denemiş; İtalya'da eşcinsellerin %13'ü intihar etmeye çalışmıştır. Belçika'da 15 ve 25 yaşları arasındaki eşcinsel gençlerin intihar riski oranı diğer kişilere nazaran beş kat daha yüksektir. Almanya'da 15 ve 27 yaşları arası eşcinsellerin %18'i en az bir kere intihar etmeyi denemiş, %66'sı kendi aileleri tarafından fiziksel veya sözlü istismar yaşamış, %27'si öğretmenler tarafından baskı görmüştür. 2007'de yapılan bir araştırmaya göre eşcinsellerin en az %30'da biri son 12 ay içerisinde hakarete maruz kalmış, tehdit edilmiş veya saldırıya uğramıştır.
Bazı ülkelerde okullarda homofobiyi önlemek için çeşitli çalışmalar yapılmaktadır. Örneğin; İspanya'da DecideT adlı LGBT hakları grubu homofobik baskı ve yıldırmayı engellemek amacıyla bir rehber yayınlamıştır. Batı Avrupa'da homofobi, sporda da çok yaygındır. Özellikle ragbi, futbol gibi maço kabul edilen spor camialarında çok sınırlı sayıda sporcu eşcinselliğini açığa vurmaya cesaret edebilmiştir. Bunun istisnalarından futbolcu Justin Fashanu, 1990 yılında eşcinselliğini ilân ettikten sonra hayranlarından, ailesinden ve takım arkadaşlarının dışlama ve hakaretlerine maruz kalmıştır. Kardeşi John Fashanu, onu alenen kardeşlikten reddetmiştir. Justin Fashanu 3 Mayıs 1998'de intihar etmiştir ve geride şu notu bırakmıştır:
« ...Suçlu olduğumu sanıyorum. Arkadaşlarımı ve ailemi daha çok utandırmak istemiyorum... Umut ediyorum ki çok sevdiğim İsa Mesih beni nezaketle karşılar, nihayet huzur bulurum.  »
Arnavutluk Millî Futbol Takımı'nın eski menajeri Otto Barić, kendi takımında eşcinsel bir futbolcunun yer almasına asla izin vermeyeceğini ilân etmiştir; 31 Temmuz 2007'de, UEFA tarafından homofobi nedeniyle 3.000 avro para cezasına çarptırılmıştır. Sporda homofobi sadece futbola has bir şey değildir. Eşcinsel olan Berlin belediye başkanı Klaus Wowereit, şehrin yerel buz hokeyi takımını olan Berliner Eisbäre'nın maçlarından birini seyretmeye gittiği zaman karşı takımın taraftarları "Hauptstadt der Schwulen, wir sind die Hauptstadt der Schwulen" ('İbnelerin başkenti') şeklinde tezahürat yapmıştır.

Hukuk, politika ve toplum

Ana madde: LGBT hakları
Birçok ülkenin aksine yine birçok ülkede eşcinsellik veya erkek erkeğe seks, ilişki bir suç olarak kabul edilmektedir, fakat son yıllarda bu ülkelerin sayısı hızla düşmektedir. Uluslararası Af Örgütü'ne göre 2007'den beri yaklaşık 70 ülkede eşcinselliğe ceza verilmektedir. Hindistan, Afrika'nın bazı bölgeleri, Guyana, Jamaika, Kuzey Kore, Malezya, Papua Yeni Gine, bazı Orta Asya devletleri ve birçok Müslüman ülkede (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) eşcinsellik kanunen hapis cezasıyla cezalandırır. Eşcinsel ilişki veya herhangi bir livâta hareketinde bulunanlara idam cezası verilen ülkeler şunlardır: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Moritanya, Nijerya'nın kuzeyindeki bazı eyaletleri, Somali, Sudan ve Yemen...

Cinsel yönelim konum ve etimolojisi;

Cinsel ilişkideki konumuna göre Batı ülkelerinde böyle bir ayırım artık yapılmamakla birlikte, eşcinselliğin daha gizli yaşandığı, daha muhafazakar ülkelerde eşcinsel erkekler "verici" (etken, aktif) ya da alıcı (edilgen, pasif) olarak ikiye ayrılmaktadır ve bu kültürlerde özellikle kadınsı görünümlü ya da pasif konumda olan erkekler eşcinsel olarak kabul edilmekte ve toplumun büyük bir kesimi tarafından dışlanmaktadırlar. Etken (aktif) ve edilgen (pasif) terimlerinin üstünlük veya aşağılık belirttiğinin düşünülmesi nedeni ile günümüzde artık bu terimlerin eşcinselleri tanımlarken kullanımından kaçınılmaya başlanılmıştır. Kadın ve erkeğin toplumsal kademelendirmesinde de etkenlik olumlu bir nitelik olarak erkeğe, edilgenlik ise olumsuz bir nitelik olarak kadına yüklenir.

Cinsel yönelim ve kimlik;

Kinsey ölçeği

Heteroseksüel-Eşcinsel derecelendirme ölçeği olarak bilinen Kinsey ölçeği,kişinin belirlenmiş bir zamandaki cinsel aktivesinin geçmişini ya da bölümlerini tanımlamaya çalışır. Derecelendirme 0’dan 6’ya kadardır. 0 tümüyle heteroseksüel anlamına gelirken, 6 tümüyle eşcinsel anlamına gelmektedir. Ölçekte aseksüelleri de tanımlamak için ek olarak bir de “X” vardır.


Yönelim ve davranış;

Amerikan Psikiyatri Kurumu, Amerikan Psikologlar Birliği ve Sosyal İşçilerin Ulusal Kurumu cinsel yönelimi kişinin sadece ayrık bir özelliği olarak değil, başkalarıyla tatmin edici birliktelik kurmaya çalışan kişinin evreni olarak tanımlamıştır:

 Cinsel yönelim genellikle kişinin biyolojik cinsiyeti, cinsiyet kimliği ya da yaşı gibi bir özellik olarak ele alınmaktadır. Bu perspektif eksiktir çünkü cinsel yönelim her zaman ilişkisel terimlerde kullanılır ve diğer kişilerle birliktelik kurmayı gerektirir. Cinsel eylem ve romantik çekimler, kişinin birliktelik kurduğu kişilerin biyolojik cinsiyetine göre heteroseksüel ya da eşcinsel olarak sınıflandırılmıştır. Aslında kişiye yapılan eyleme duyulan arzu kişinin heteroseksüellik, eşcinsellik ya da biseksüelliğini ifade eder. Bu eylemler el ele tutuşma, öpüşme gibi basit şeyleri de içerir. Bu nedenle cinsel yönelim, kişilerin diğer kişilerle sevgi, bağlılık, samimiyet için kurduğu kişisel birlikteliklerle tamamen bağlantılıdır. Cinsel davranışlara ek olarak bu bağlar, partnerler arasındaki cinsel olmayan sevgi hareketlerini, paylaşılmış hedefleri, karşılıklı desteği ve devam eden sadakati de içerir.


Coming out;

Coming out, kişinin cinsel yönelimini ya da cinsiyet kimliğini açıklamasıdır ve çeşitli şekilde psikolojik bir süreç ya da yolculuk olarak tanımlanır ya da deneyimlenir. Coming out genellikle üç evreden oluşur. İlk evre kendini bilme ve eşcinsel birlikteliklere açık olduğunu anlamadır. Bu genellikle içsel çoming out olarak tanımlanır. İkinci evre kişinin diğer kişilere (örneğin aile, arkadaşlar ya da meslektaşlar) cinsel yönelimini açıklamaya karar vermesidir. 3.evre de genellikle kişinin açık bir şekilde LGBT bir birey olarak yaşamasını içerir. Bugünlerde Amerika’da insanlar genellikle lisede ya da üniversite yaşlarında cinsel yönelimlerini açıklamaktadır. Lezbiyen, gay ve biseksüller (LGB), bu yaşlarda özellikle cinsel yönelimleri toplum tarafından kabul edilmediğinde diğer kişilere güvenmeyebilir veya yardım istemeyebilir.
Rosario, Schrimshaw, Hunter ve Braun'a (2006) göre lezbiyen, gay ve biseksüel kişilerin (LGB) cinsel kimlikleri kompleks ve zorlu bir süreçten geçmektedir. Diğer azınlık gruplarının aksine (örneğin etnik ve ırksal azınlıklar) çoğu LGB, kendi kimlikleri hakkında bir şeyler öğrenebileceği ve onlara destek verebilen kişilerin var olduğu bir toplulukta yetişmemektedir. Bunun yerine LGB’ler daha çok eşcinsellik hakkında bilgisiz ya da eşcinselliğe düşman bir toplulukta yetişmektedir.
Outing, kişinin cinsel yöneliminin kendi rızası olmadan topluma ifşa edilmesidir.Birçok politikacı, ünlü, askerlik hizmetlerinde çalışan kişiler ve rahiplerin kötü niyet, politik veya ahlaki nedenlerden dolayı cinsel yönelimleri ifşa edilmiştir.

Cinsiyet kimliği;

Eşcinsel cinsel kimlik ve yönelimleri
Eşcinsel evlilik destek için NOH8 kampanyası için Adam Bouska tarafından Indiana Üniversitesi gay-düz ittifakı işbirliği ile çekilen fotoğrafta Süleyman Hursey ve Jonas Haefele isimli iki model.
Arzu ve ilgi noktasında duygusal birlikteliği olan iki lezbiyen birey.

Gey

Ana madde: Gey
"Gey" sözcüğü, Oxford İngilizce Sözlük'te "eşcinsel kişi (genellikle erkek)" olarak tanımlanır. "Eşcinsel erkek" anlamında bir kelime olmayışı konusundaki eksikliği gidermek için ilk olarak bu anlamda kullanılan Gey kelimesi, zamanla eşcinsel kişi olarak da kullanılmaya başlanmıştır.
Kökende "gey" sözcüğü Fransızca kökenli "gai" kökünden gelmektedir. Aslen "neşeli, umursamaz" ve "canlı renkli, gösterişli" anlamlarına gelen "gey" tabiri 1960'lı yıllardan itibaren erkek eşcinseller tarafından kendilerini tanımlamak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. İngilizce'deki gey kelimesinin diğer anlamlarında kullanımı zamanla yok olmaya yüz tutmuştur.

Lezbiyen

Ana madde: Lezbiyen
Kadın eşcinsel anlamına gelen "lezbiyen" kelimesi 1800'lü yıllardan beri kullanılmaktadır. Bu kelimenin kökeni eşcinsel kadın şair Sappho'nun memleketi Lesbos (Midilli) Adası'na dayanır. Sappho şiirlerinde, kadınlara karşı duygularından bahsetmiştir. Dilbilimi açısından lezbiyen kelimesi "Lesboslu" anlamına gelir.

Biseksüel

Ana madde: Biseksüellik
Biseksüellik, duygusal veya cinsel yönelimi hem kendi hem de karşı cinsine dönük olan canlı. Biseksüel sözcüğü hem isim, hem sıfat olarak kullanılır. Bu cinsel yönelim, kimliğine sahip bir kimsenin aynı anda hem bir erkekle hem de bir kadınla cinsel olarak ilgili olması gerekmez. Bazı biseksüeller bu ya da öteki toplumsal cinsiyetle (veya her ikisiyle de) asla cinsel ilişkiye girmemişlerdir. Heteroseksüeller ve gay erkekler ile lezbiyenler için geçerli olduğu üzere, cinsel çekim her arzu edildiğinde davranılmasını gerektirmez.

Eşcinsel birliktelikler

Eşcinsel yönelime sahip kişiler cinselliklerini çeşitli yollarla ifade edebilirler ve cinselliklerini davranışlarında ifade edebilirler ya da etmeyebilirler. Kinsey ölçeği, kişinin belirlenmiş bir zamandaki cinsel aktivitesinin geçmişini ya da bölümlerini tanımlamaya çalışır. Derecelendirme 0’dan 6’ya kadardır. 0 tümüyle heteroseksüel anlamına gelirken, 6 tümüyle eşcinsel anlamına gelmektedir. Araştırmalar birçok gay ve lezbiyenin ciddi ve uzun ömürlü ilişki istediklerini bulmuştur. Örneğin anket verileri gaylerin %40 ve %60 arasının, lezbiyenlerin de %45 ve %80 arasının o an romantik bir ilişki içinde olduklarını göstermektedir. Anket verileri aynı zamanda gay çiftlerin %18 ve %28 arasının ve lezbiyenlerin %8 ve %21 arasının Amerika’da on yıl veya daha fazla birlikte yaşadıklarını göstermektedir. Araştırmalar eşcinsel çiftlerin heteroseksüel çiftlerle eşit derecede birbirinden tatmin olduğunu ve ciddi ilişki kurduklarını bulmuştur. İlişkinin ciddiyeti ve ilişkiden tatmin olma konusunda yaş ve cinsiyet, cinsel yönelime göre daha güvenilir bir istatistiktir ve heteroseksüel ve eşcinseller romantik ilişkiler bakımından kıyaslanabilir beklentiler ve idealler paylaşmaktadırlar.

Eşcinselliğin demografisi

Amerikan seksolog ve yazar Alfred Kinsey heteroseksüel-eşcinsel derecelendirme ölçeği olarak bilinen cinsel yönelim cetveli veya kinsey ölçeğinde, "Erkekte Cinsel Davranış" isimli eserinde “The world is not to be divided into sheep and goats” yani “Dünya koyunlar ve keçiler diye ikiye ayrılmıyor” demiş ve bu cinsel yönelim cetvelini ortaya atmıştır.
Gey ve lezbiyen popülasyonunun büyüklüğüyle ilgili güvenilir veriler kamu politikası için önemlidir. Örneğin demografiler, yerli ortaklık, eşcinsellerin evlat edinmesinin yasallaşması ve Amerikan ordusundaki Sorma Söyleme politikasının yararları ve maliyetlerini hesaplamaya yardım eder. Gay ve lezbiyen popülasyonuyla ilgili bilgiler, sosyal bilim adamlarının işçi pazarı tercihleri, insan sermayesi birikimi, ev halkı konusunda uzmanlaşma, ayrımcılık ve coğrafi konum hakkında kararlarla ilgili önemli soruları anlamasına da yardım eder.
Eşcinselliğin yaygınlığını ölçmek zordur. Birçok insan eşcinsel çekimlere sahip olmasına rağmen kimliklerini eşcinsel ya da biseksüel olarak görmek istemeyebilirler. Araştırma, cinsel yönelimi tanımlayabilen ya da tanımlayamıyabilen bazı karakteristikleri ölçmek zorundadır. Eşcinsel arzulara sahip kişilerin sayısı bu arzularını fiile dönüştüren kişilerin sayısından, arzularını fiile dönüştüren kişilerin sayısı da kendi kimliğini gay, lezbiyen ya da biseksüel olarak gören kişilerin sayısından daha büyük olabilir.
1948 ve 1953 yılları arasında Alfred Kinsey, erkek deneklerin %46’sının her iki cinse cinsel olarak tepki verdiğini, %37’sininde en az bir eşcinsel deneyim yaşadığını rapor etmiştir. John Turkey, Kinsey’i rasgele değil uygun örnekler kullandığı için eleştirmiştir. Sonraki bir araştırmada örnek yanlılığı olmamasına rağmen benzer sonuçlar elde edilmiştir. LeVay, Kinsey’in sonuçlarının demografik araştırmaların yorumlanması gerektiğini gösteren bir uyarı niteliği taşıdığını belirtmiştir çünkü bilimsel metotlar kullanılmasına rağmen farklı kriterlerin kullanılmasının farklı sayılara ulaşmaya yol açabileceğini belirtmiştir.
Önemli araştırmalar insanların %2’den %11’e kadar bir kısmının geçmişlerinde eşcinsel aktivite yaşadığını göstermektedir. Eşcinsel çekimler ve/veya davranışlar rapor edildiğinde bu oran %16-21’e çıkmaktadır. 2006’daki bir araştırmada, araştırmaya katılanların %20’si bazı eşcinsel hisleri deneyimlediğini anonim olarak rapor etmiş ama sadece %2-3’ü kendi kimliğini eşcinsel olarak gördüğünü söylemiştir. 1992’de yapılan bir araştırmada Britanyalı erkeklerinin %6.1’i, Fransız erkeklerininse %4.1’inin eşcinsel deneyim yaşadığı rapor edilmiştir. 2008’de yapılmış bir anket, Britanyalıların %13’ünün eşcinsel aktivite yaşadığını ama sadece %6’sının kendi kimliklerini eşcinsel ya da biseksüel olarak gördüklerini bulmuştur. 2010’da Ulusal İstatistik Ofisi’inin (ONS) yaptığı bir anket, Britanyalıların %1.5’inin kendi kimliklerini eşcinsel ya da biseksüel olarak gördüğünü bulmuştur. ONS, bu bulguların %0.3’le %3’ arasında bir oranı gösteren araştırmalarla uyumlu olduğunu öne sürmüştür.
2008’de Amerika’da başkanlık seçimleri gününde, oy verdikten sonra oylama yerinden çıkan oy verenler arasında yapılan seçim anketi, seçmenlerin %4’ünün gay, lezbiyen ya da biseksüel olduğunu göstermiştir. Bu oran 2004’teki oranla aynıdır. 2000’de yapılan Amerika’daki nüfus sayımı, evli olmayıp aynı evde yaşayan 601, 209 eşcinsel çift olduğunu göstermiştir.
Károly Mária Kertbeny «homoseksüel» kelimesini ilk kez kullanan kişidir (1868). Macar Milli Kütüphanesi.
Eşcinsel yönelimin önceden kişinin kendi cinsiyetiyle bağlantılı olduğu düşünülmüştür. Örneğin bir kadına ilgi duyan bir kadının maskülen özelliklere ya da bir erkeğe ilgi duyan bir erkeğin feminen özelliklere sahip olduğu anlayışı olmuştur. Ama 20.yüzyılın ortalarında cinsiyet kimliği cinsel yönelimden ayrı bir fenomen olarak görünmeye başlanmıştır.
Cinsel yönelimlerin dağılma oranları transgender ve cinsiyet kimliğiyle uyumlu kişiler (cisgender) arasında oldukça farklı olsa da transgender ve cinsiyet kimliğiyle uyumlu kişiler erkeklere, kadınlara ya da her iki cinse ilgi duyabilir. Heteroseksüel, eşcinsel ve biseksüel kişiler maskülen veya feminen olabilir ya da hem maskülen hem feminen özellikler gösterebilir. Buna ek olarak birçok lezbiyen ve gay toplulukların üyelerinde ya da destekçilerinde “cinsiyetiyle uyumlu heteroseksüel” ve “cinsiyetiyle uyumsuz eşcinsel” sterotipleri vardır. Ama J. Michael Bailey ve K.J. Zucker tarafından yapılan araşırmalar, çoğu gay ve lezbiyenin çocukluk yıllarında cinsiyet uyumsuzluğu yaşadığını bulmuştur.