29 Ocak 2014 Çarşamba

Eşcinsel olmak;

Bazılarımız çok küçük yaştan farkeder, bazılarımız hala kendini bulamamıştır.
Etrafımızdaki erkek kız çiftler gözleri alıştırır bu gibi görüntülere.
Zaten bunları biliyoruz, ya lezbiyen ve gayler? ya biseksüel ve transeksüeller?
Eşcinsellere karşı protesto düzenliyenlerin önünde, lezbiyen sevgilimi gözlerinin önünde
öpesim geliyor. Bazılarımız toplum düşüncesini önemsese'de, bazılarımız hiç umursamıyor.
Olması gerekende bu, yanlış olan hiç bir şey YOK.
Aşk cinsiyet gerektirmiyor. Dünyanın herhangi bir yerinden, doğan 10 bebeğin 4 tanesi eşcinsel doğuyor.
Her kişiliğin farklı tercihleri ve tercihsizlikleri vardır.
Bazılarımız, eşcinsel doğmuyor sonradan eşcinselliğe merak sarıyor(ki bu tercihe giriyor)
kendi nedenlerinden dolayı kabul ediyorum.
Ama bazılarımız eşcinsel doğuyor. Bunu değiştiremeyiz.
Hayır, lezbiyenler feminist değil. Tercih değil, yaratılış.
Erkek cinsel organından korkmuyoruz, bu sözleriniz oldukça saçma.
Tekrar tekrar söylüyorum ya.. YARATILIŞ.
Kötü bakışlarınızdan, iğneleyeci sözlerinizden kaçmıyacağım.
Kaçmamız gereken bir konu bile yok zaten. Üzülerek söyleyeceğim ki,
bu konuda çoğu insan kültürsüz.

Biseksüellik nedir?

Biseksüellik, her iki cinsiyetten olan insanlara karşı cinsel olarak ilgi duyma ve onlarla duygusal veya cinsel bir ilişki içine girme potansiyelidir. Biseksüel bir kimse her iki cinse de aynı ölçüde ilgi duymayabilir, ve bu ilginin derecesi zaman içinde değişebilir.
Kendini algılama biseksüel kimliğin anahtarıdır. Pek çok kimse her iki cinsiyetten kişilerle cinsel etkinlik içine girer, ancak kendilerini biseksüel olarak tanımlamaz. Benzer şekilde, bazı diğer insanlar da yalnızca bir cinsiyet ile cinsel ilişkiye girerler veya hiç cinsel ilişkiye girmezler, ancak yine de kendilerini biseksüel olarak tanımlarlar. Bir kimsenin biseksüel olup olmadığını saptamaya yarayacak bir davranışsal "test" yoktur.

Biseksüel Kimlik Nasıl Oluşur?
Bazı insanlar, bir kişinin heteroseksüel, eşcinsel veya biseksüel olarak doğduğuna (örneğin doğum öncesi hormonal etkiler nedeniyle) ve kimliğinin içsel ve değiştirilemez olduğuna inanırlar. Diğerleri, cinsel yönelimin toplumsallaşma (örneğin, anne ve babaya ait modellerin taklit edilmesi veya reddedilmesi) veya bilinçli seçim (örneğin, siyasi feminist kimliğin bir parçası olarak lezbiyenliğin seçilmesi) sonucunda olduğuna inanırlar. Diğerleri ise bu faktörlerin birbirlerini etkilediklerine inanır.
Biyolojik, toplumsal ve kültürel etmenler her kişi için farklı olduğu için, ister biseksüel, isterse gay veya lezbiyen, heteroseksüel veya cinsiyetsiz olsun, herkesin cinselliği oldukça kişiseldir. Cinsel kimliğe atfedilen "değer" onun cinselkökenine dayanmaz. Pek çok insan biseksüelliği, sadece insanların geçtikleri bir evre olarak değerlendirir. Gerçekte ise herhangi bir cinsel yönelim bir evre olabilir. İnsanlar çeşitlidir, bireysel cinsel duygular ve davranışlar zamanla değişebilir. Cinsel kimliğin oluşması ve sağlamlaşması devam eden bir süreçtir. Biz genel olarak heteroseksüel olarak toplumsallaştığımız için, biseksüellik pek çok insanın kendi eşcinselliklerinin farkına varmaları sürecinin bir evresi olarak yaşadıkları bir aşamadır. Pek çokları ise, oldukça uzun bir gey erkek veya lezbiyen kimlik sürecinin ardından kendilerini biseksüel olarak tanımlamışlardır.
Ron Fox tarafından 900'den fazla biseksüel bireyle yapılan bir çalışma, bunların 3'te 1'inin daha önce lezbiyen veya gey olarak tanımlandığını ortaya çıkarmıştır. Belki de sürekli olmayacak bir yönelim, yaşanan zaman kesiti boyunca hâl geçerli olabilir. Biseksüellik, aynen eşcinsellik ve heteroseksüellik gibi cinsel keşif sürecinde geçici bir basamak da olabilir, istikrarlı, uzun-dönemli bir kimlik de.
Biseksüellik toplumda  Ne Kadar Yaygındır? Biseksüel erkek kimdir?
Bu konuda pek az çalışma yapıldığı için, biseksüelliğin ne kadar yaygın olduğunu söylemek kolay değildir; cinsellik hakkındaki çoğu çalışma heteroseksüellik veya eşcinsellik üstüne yoğunlaşmıştır. Kinsey tarafından 1940 ve 1950'lerde yapılan araştırma,  cinsel etkinlikleri ve ilgilerine dayanarak, kadınların %15-25 ve erkeklerinse %33-46 kadarının biseksüel olabileceğini ortaya koymuştur. Biseksüellikler pek çok şekillerde nüfusunun içinde gizlidir. Kültürümüzde, genellikle bir kimsenin ya heteroseksüel ya da (görünüşüne veya davranışsal ip uçlarına dayanarak) eşcinsel olduğu varsayılır. Biseksüellik bu standart kategorilere uymadığı için çoğunlukla ya reddedilir ya da görmezlikten gelinir. Kabul edildiğindeyse, tek  kendi başıba bir kimlikten ziyade "kısmen heteroseksüel kısmen de eşcinsel"  bir kimlik olarak görülür. Biseksüellik katı cinsel kategorilerin geçerliliğini sorgulamaya açtığı için dünyaya karşı kabul edilmiş olan bakış tarzını tehdit eder ve farklı cinsellik alanlarının varlıklarının kabul edilmesini cesaretlendirir. Basmakalıplaşmış bir biseksüel görünüş veya davranış biçimi olmadığı için, biseksüellerin genellikle ya heteroseksüel ya da eşcinsel oldukları varsayılmıştır. Bilinçliliği yükseltmek için, biseksüeller kendi gözle görünür topluluklarını oluşturmaya başlamışlardır.
Biseksüel İlişkiler Ne Şekilde Olmaktadır?
Biseksüeller, diğer insanlar gibi geniş bir çeşitliliği olan ilişki tarzlarına sahiptirler. Genel söylencenin aksine, biseksüel bir kimsenin aynı anda hem bir erkekle hem de bir kadınla cinsel olarak ilgili olması gerekmez. Aslında, biseksüel olarak tanımlanan bazı insanlar bu ya da öteki toplumsal cinsiyetle (veya her ikisiyle de) asla cinsel ilişkiye girmemişlerdir. Heteroseksüeller ve gey erkekler ile lezbiyenler için geçerli olduğu üzere,  cinsel çekim her arzu edildiğinde davranılmasını gerektirmez. Heteroseksüeller ve gey kişiler gibi, pek çok biseksüel de cinsel olarak yalnızca bir eşle aktif olmayı seçebilir; uzun-dönemli, tekeşli ilişkileri olabilir. Diğer biseksüeller, aynı cinsiyetten eşlere, üç-taraflı ilişkilere, veya aynı ya da farklı toplumsal cinsiyetlerden olan birkaç eşli (tek başına veya eşzamanlı olarak) ilişkilere izin veren serbest evlilikler yapabilirler. Cinsel yönelimleri ne olursa olsun, katılan kişilerin cinsel ve duygusal ilişkilerin tipini seçme özgürlüğüne sahip olmaları önemlidir. 

Anne ben lezbiyenim.

Ayşe Arman ;

Bir kadın, bir erkeği severse herkes arkasındadır da, bir kadını severse niye ‘‘cami avlusundaki çocuk'' gibi yapayalnız kalır bu dünyada? O aşk da, bu değil mi? 

Neden kadınları seven kadınların bu kadar çullanırlar omuzlarına? 

Ben kendimi bildim bileli kadınları sevdim. Belli bir yaşa gelince, ‘‘Sıkıldım bu erkeklerden, biraz da kadınları deneyeyim!'' demedim, hep böyleydim. Ben kadınlarla mutlu, onlarla bendim. Ama yakın dostlarım dışında kimse bilmiyordu cinsel tercihimi. Hani filmlerde olur ya, kötü kadınlar, işte öyle kötü bir kadın yüzünden şimdi bütün akrabalarım öğrendi...

* * *

Bana arka çıkmalarını beklemiyordum ama bu şekilde sırt dönmeleri de gerekmiyordu. Hani kişiliğimi çok beğenirlerdi, beni kimselere değişmezlerdi... Şimdi ‘‘kadınları seviyorum'' diye övgüye layık gördükleri bütün özelliklerim, onların deyimiyle ‘‘şahane karakterim'' silindi. Ailenin en kötüsü, yüz karası oldum. Annem var, canımdan çok sevdiğim, o henüz bilmiyor. Saklıyorlar ondan, ama yakında söyleyecekler. Şu an arkasından ‘‘Kızı sapıkmış biliyor musun!'' demekle yetiniyorlar. Annem kahroluyor, kendisinden saklanan bir şey olduğunu seziyor ve hasta. Kalbi var. Ben şimdi annemin karşısına geçip nasıl ‘‘Anne ben lezbiyenim!'' derim? Diyemem. Göze alabilir miyim ona bir şey olmasını? Alamam.

Bir de beni evlendermeyi taktılar kafaya. Evlenince geçecek ya. Ben bir erkekle nasıl evlenebilirim? Siz nasıl bir kadınla evlenemezseniz, ben de bir erkekle evlenemem. Ne yapmalıyım? Kafamı hangi taşlara vurmalıyım? Beynime bir silah dayayıp, hem annemi hem kendimi mi kurtarmalı mıyım? Yoksa kurbanlık koyun gibi bir erkekle evlenip, herkesi mutlu edip, kendimi ömür boyu mutsuzluğa mı mahkum etmeliyim?

* * *

Kendimce bir hayat kurmaya çalışıyorum İstanbul'da. Sevdiğim bir işim ve sevdiğim dostlarım var yanımda. Cinsel tercihlerim değil, ben önemliyim onlar için. Ama oturduğum sitedeki komşularımız da öğrenmiş ne yazık ki (cep telefonumla konuşurken, meraklı komşular beni dinlemiş balkondan) şimdi, işten eve döndüğümde, apartmana her girişimde balkona çıkıp bana bakıyorlar. Bir lezbiyen nasıl olur, neler yapar, onu inceliyorlar! Bütün sitenin gözü üzerimde. Apartman ahalisi, imza toplayıp beni evden attırmak istiyor. Çünkü Cumartesi geceleri sabah 4'te beş, altı kız dönüyormuşuz eve...

Tabii ki bahane bunlar. Benden kurtulmak istemelerinin nedeni lezbiyen olmam. Sanki bulaşıcı bir hastalığım var anasını satayım! Sitedeki çocuklar bile biliyor. Birbirlerine beni gösterip, parmaklarıyla işaret ediyorlar:

- Bak, lezbiyen geliyor!
Nasıl bir utanç. Bunu anlayacak bir çevrede yaşıyor olsam, göğsümü gere gere gezerim, ama nerdeee?

* * *

Öyle bir toplumuz ki, lezbiyenlik apartmandan ve evlatlıktan atılacak kadar kötü, sapık bir şey. Niye? Ben adam öldürmedim, hırsızlık yapmadım. Söyler misiniz bütün bunları hakedecek ne yaptım? Ev değiştir diyeceksiniz. Ev değiştirmekle bitmiyor ki, ‘‘Bak işte sapık!'' diyenler, hep arkanızdan geliyor. Bütün dünya şu an üzerime geliyor sanki. Dün gece resmen ölmek istedim. Ama kendimde o gücü bulamadım. Anneme, dostlarıma, en önemlisi de bir gülüşü için canımı verebileceğim o çok sevdiğim kadına kıyamadım. Birine yazmak, içimi dökmek istedim. Anlattıklarımı anlayabilecek nadir insanlardan olduğunuzu düşündüğümden de... Sizi seçtim. (Vera/İstanbul)

HAMİŞ 1: 
İnsanın bir gülüşü için canını verebileceği bir varlığa sahip olması şahane bir şey! O varlığın, bir kadın ya da erkek olması ne farkeder ki? Yazdıklarınızı okuyan pek çok insan ‘‘Vah, vah! Bir de lezbiyen olsak boku yemiştik bu ülkede!'' diyebilir, hatta sizin kadar acı çekmediklerini için gizli gizli sevinebilir. Ama ne dersiniz, onlar belki de bir gülüşü için canını verebilecekleri bir insandan mahrumdurlar. Kimbilir, belki de sizden daha yalnızdırlar. Çok çok zor şeyler yaşadığınız tahmin ediyorum. Ama ulan hayat güzel be! Lezbiyen olsan da güzel, eşcinsel olsan da güzel, heteroseksüel olsan da güzel! Üstelik camii avlusunda tek başına filan değilsiniz, siz iki kişisiniz. Bütün dünyayı karşınıza alsanız kaç yazar? Hem belki bir gün annenize de anlatabilirsiniz kendinizi. Anneler için en önemlisi çocuklarının mutluluğu değil midir? Diğerlerini, komşuları, pis dedikoducuları boşverin. Herkes tarafından anlaşılmayı beklemeyin. Ve sakın elalem için kendinizden vazgeçmeyin.

HAMİŞ 2: Tatilden yeni döndüm. Ruhum yalan dolan ve riyaya henüz hazırlıklı değil. Belki de o yüzden açılışı memleket gündemiyle uzaktan yakından alakası olmayan samimi bir okur mektubuyla yaptım.

Lezbiyenler Esra Erol'a ateş püskürdü! Peki neden?

"Esra Erol'da Evlen Benimle"de geçtiğimiz gün yaşanan olay ünlü sunucuya karşı tepkiye neden oldu. İşte o olay ve lezbiyenlerden gelen tepki
Esra Erol'un canlı yayında gösterdiği tepkiye kızan lezbiyenler, ünlü sunucuya adeta ateş püskürüyor. 
Eşcinsel sosyal ağı GaBiLe.Com ve yan kuruluşu Lezce.Com tarafından protesto edilen bu olaya site yöneticilerinden Duman Doğan işte bu yazıyla tepki gösterdi...
Lez-di İzdivaç! 
Bu izdivaç programlarında ne zaman bir eşcinsel aday olacak diye merak ederken sonunda oldu. ATV'de yayınlanan ve Esra Erol'un sunuculuğunu yaptığı Evlen Benimle programına önceki gün Amsterdam'da yaşayan bir Türk lezbiyen telefonla bağlanarak kendisine bayan eş aradığını söyledi. Söylemez olaydı -ki duymadığı hakaret, almadığı tehdit kalmadı.
"Ahlaksız" buyuruldu, "Fantazi dünyasını renklendirme çabası" oldu son derece normal bir arayışın adı, entellektüelite de son nokta imajını yaratmaya çalılşan Erol'un gözleri, "Beni anlayabilecek, ruhuma hitap eden bir bayanla hayatımı birleştirmek istiyorum" diyen Eda Şen'in sözlerinden sonra resmen yuvalarından fırladı. Yurdumun ahlak bekçisi kesildi bir anda Erol ve kameralara hömkürdü!
Meşhur Türk örf ve adetlerine helal gelmesin diye "Hadi başka programlara" diyerek telefonu kapattı ve cinsel tercihler(!) üzerine bir konuşma yaptı. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık bu konuşmayla homofobik tavrını ortaya da koydu, çoğunluk popülizmi ile de örtbas etti konuyu.
"Herkesin tercihi kendisine, saygı duyarız ama burası Türkiye, bu tür şeyler dört duvar arasında kalmalı" buyurdu kendileri. Tabii ya! Kadın-Erkek arasında çöpçatanlık yapılması "normal", Kadın-Erkek ne yaparsa olur, görmemizde sakınca da yok, hatta bunların çöpünü çatarken ahlak ve ar damarlarımız öyle gevşek ki gerdan kıra kıra, göbek ata ata, şarkı söyleye söyleye, ekranlarda çemkire çemkire "ciddi programlarla" gözler önüne sermeli ama eşcinseller ilişkilerini gizlemeli... 
Programına davet etmedin, hadi bunu anladık. Gözünün görmesine de tahammülün yok hadi bunu da anladık. Peki bir kadının bir başka kadınla ilişki kurmak istemesini yadırgayıp tepki göstermenin, azarlamanın saygı tam olarak neresinde bayan kültür abidesi? Bu nezaketsizlik niye?
Program ile dalga geçildiğine ve bunun bir komplo olduğuna inanmasından dolayı Eda Şen isimli katılımcıyı tespit edip "canınızı yakarız" sözleri ile aba altından değil, direk üstünden sopayı göstermiş olmak neyin nesi? Oysa Eda Şen, sadece "Beni mutlu edecek bir kadın ile evlenmek istiyorum" demişti. E program zaten 'Esra Erol'da Evlen Benimle' değil miydi? 
Hadi şov olsun bu.. Hadi seninle dalga geçiyor olsunlar -ki hiç sanmıyorum-; insan az nezaketli olur, formatımıza uygun değil der yine kapatır o telefonu... "Hadi yallah başka programa" demek ne demek? Kapattıktan sonra gösterilen tepkide hoşgörü ve saygı nerede?
Gerçi Esra Erol'dan bahsediyoruz... 
"Bu çok ciddi bir program, bu çok ciddi bir iş!" diye ekranlara doğru höykürüp ardından da şina nari nari nay eşliğinde gerdan kıran birinden. Gerdan kırarak naklen yayınla milleti baş göz etmeyi çok ciddi bir iş belleyen bir kadından. Hatta bu ciddiyet ambalajını daha da süsleyip püslemek için "alın bu beyefendiyi burdan!" gibi, "hadi başka programları ara" gibi "ben o arayanı bulurum sonra da..." gibi ithamlarla insanları tabir-i caizse "itin mabedine sokup çıkaran" bir tv programı sunucusundan... Bunu yapabilirler tabii, bu en doğal hakları, ne de olsa çok ciddi bir iş yapıyorlar.
En son sergilediği homofobik tavrı, bu çılgınlığı da açıkça destekler nitelikteydi. Bir lezbiyeni, cinsel yöneliminden ötürü aşağılamak, yok saymaya çalışmak, ona hakaretler yağdırıp tehdit etmek!..
Allah razı olsun senden Esra! Sen müdahale etmeseydin, şimdi Türkiye'deki bütün kadınlar lezbiyen olmuş, ahlaksızlığın(!) derinliklerinde yüzmekteydiler... Kurtardın yurdum heteroseksüel bayanlarını... Ayakta alkışlıyoruz seni!
Maskesinin düştüğü ve çıplak düşüncelerinin ortaya çıktığını anladığı anda çarkedip toparlamaya çalışsa da, iş işten geçti, kimse yemedi!
Türkiye'de program yapıyorsun, üstelik ATV gibi sahiplerinin kim olduğu belli bir kanalda... Kimse senden o kıza "gel sana burda bir eş bulalım" demeni beklemez elbette ama verilen tepki çok ucuzdu be Esra!.. Tam Türk televizyonlarına göre...
Kelime haznesi 100 kelimeyi geçmeyen insanları evlendirme işine gönül vermiş biri olmandan daha fazlasını yapabilmeni, gerçekten zeka pırıltısı çıkışlarla anabilmeyi isterdik seni... Toplum psikolojisini iyi anlayan bir medya maymunundan fazlası olabilmeli...
- Alıntı ; http://www.medyafaresi.com/haber/36096/televizyon-lezbiyenler-esra-erola-ates-puskurdu-peki-neden.html

Lezbiyenler gay’lere göre daha çok gizleniyorlar.

Türkiye’de lezbiyenlik yaygın mı?
     Ne kadar yaygın bilmiyorum çünkü erkek eşcinsellere göre daha fazla gizleniyorlar. Bazıları ekonomik özgürlükleri olmadığından, bazıları erkekler kadar cesur olmadıkları için açığa çıkmıyorlar. Ama sanırım asıl neden şu: Kadınlar çok fazla ne istediklerini bilmiyorlar. Bella da karar veremiyor ve biseksüel bir hayat sürdürerek sevgiyi arıyor. Sevgiyi erkekte bulsa erkeğe gidecek, kadında bulsa kadına gidecek.
Ahmet Tulgar

     Stella Acıman kendisini "Geç kalmış bir yazar" olarak tanımlıyor. "Bella" ise aceleci bir roman. Türkiye’de lezbiyen olmak, Yahudi olmak, din değiştirmek, dönme olmak, tarikat üyesi olmak gibi birçok el yakıcı konuya pervasızca ve hızla el atıyor.
     Pazartesi günü Om Yayınları’ndan piyasaya çıkacak olan "Bella" azınlık romanlarının düştüğü bir hataya düşmemiş. İçinden çıktığı cinsel azınlığı da dinsel azınlığı da ne idealize ediyor ne de ihbar. Stella Acıman’ın dediği gibi: "Bunlar zaten gerçek, hayatın gerçekleri. Ben sadece bunları gösterdim."
     49 yaşında dul ve çocuklu bir işkadınıyken uzun zamandır yapmak istediği bir işe, bir kitap yazmaya soyunan Stella Acıman şimdi müstakbel okurlarından şunu unutmamalarını istiyor: "Bella, 
     Stella değil. Bu kitapta anlatılanları tek başıma üstlenemem. Anlatılan sizin hikayenizdir. Ama benim de hikayemdir. 
     Ona göre okuyun."
Bu kitap 2000’li yılların "Kadının Adı Yok"u mu?
     Evet, yazarken bunu düşünmüştüm. Kitap yayımlanmadan önce okuyanlardan, etraftan da bu çeşit tepkiler geldi, "Yeni bir Duygu Asena mı çıkıyor?" diye.
     
     Galiba iki kitap arasındaki en önemli benzerlik, ikisinin de kadın bakış açısıyla yazılmış olsa da, erkek odaklı kitaplar olmaları. "Bella"da da bütün musibetlerin başlatıcısı olarak erken boşalan bir erkek gösteriliyor. Kadın kahraman Bella neredeyse bu yüzden lezbiyen oluyor.
     Ben sürekli okuyan biriyim, belli şeyleri araştırdım. Herhalde Türk kadınının ve erkeğinin en büyük sorunlarından biri bu, yani erken boşalma. Konuştuğum kadınların ve erkeklerin çoğu bu sorundan söz ediyor.
     
     Kadın kadına cinsel ilişkiyi de anlatan biri olarak sizce de erkeklik organının işlevi bu kadar önemli midir? Marcuse’ün dediği gibi insan bütün bedenini erojen, uyarılabilir hale getiremez mi?
     Benim kitabımın iddiası cinsiyetler arasında sınır olmadığıdır. Bir kadın bir erkekle de birlikte olabilir, bir kadınla da. Bu aynen erkekler için de geçerlidir. Şimdi bunu söylediğime göre, erkeklik organının dışarıda bırakıldığı bir cinselliğin mümkün olduğu kanısındayım herhalde. Ben organlardan çok duyguların önemli olduğuna inanıyorum. Benim kitabım da cinsellikten çok söz ediyor gibi görünse de aslında sevgiden söz ediyor.
     
     Eğer kocası Dario’nun erken boşalma sorunu olmasa Bella lezbiyen olmaz mıydı?
     Bella’nın evlilik ilişkisinde olay salt cinsellik değil. Bella’yı asıl üzen Dario’nun, yani beraber olduğu ilk erkeğin ona sürekli yalan söylemesi. Ama tabii ki orgazm çok önemli, Bella kocasıyla yatarken orgazm olsaydı, belki de bir arayışa girmezdi. Orgazm evliliğin temel meselelerinden biri. Etrafımda bazı çiftler görüyorum, aralarında sevgi, saygı kalmamış ama çok iyi bir cinsel hayatları olduğu için bu evliliği sürdürüyorlar.
     
     Ya, neden erkek eşcinselliğiyle kadın eşcinselliğine bakış bu kadar farklı? Kitaplarda, filmlerde erkekler ta başından eşcinsel oluyorlar da, kadınlar ancak muhatap oldukları erkek onlara yetmediği için, erkeğin beceriksizliğinden ötürü eşcinsel oluyorlar. Yani burada bile kadın tercihini kendisi yapamıyor. 
     Şimdi bir kere şurada anlaşalım, Ahmet. Kitap bir lezbiyen kitabı değil, kitap bir biseksüel kitabı. Bir kadın kitabı. Bella erkeklerden darbeler yemiş. Kocası onu seviyor ama ona seksi veremiyor. Daha sonra bir başka erkekle, çocukluk aşkıyla beraber oluyor. Onda da seksi buluyor ama sevgiyi bulamıyor. O yüzden de kadınlara yöneliyor.
     
     Erkek eşcinseller kadınları suçlamıyor cinsel tercihlerinden ötürü ama lezbiyenler erkekleri suçluyor. "Bakın biz erkeklerle ilişkiyi iyi niyetle denedik ama olmadı" diyorlar. Kitapta da aynısı oluyor.
     Ben de işte tam da bu yüzden bu kitaba yöneldim. Erkek eşcinselliği artık Türkiye’de o kadar da tabu değil. Ama kadın eşcinselliği Türkiye için hâlâ bir tabu. Bu yüzden belki de lezbiyenler sorumluluğu üstlerinden atmak istiyorlar. Ben Türkiye’de lezbiyenlere ait bir dünya olduğunu göstermek istedim. Belki bunu biraz edepsizce yaptım, kabul ediyorum ama birisinin yapması gerekiyordu.
     
"Lezbiyenler gay’lere göre daha çok gizleniyorlar"
     Türkiye’de lezbiyenlik yaygın mı?
     Ne kadar yaygın bilmiyorum çünkü erkek eşcinsellere göre daha fazla gizleniyorlar. Bazıları ekonomik özgürlükleri olmadığından, bazıları erkekler kadar cesur olmadıkları için açığa çıkmıyorlar. Ama sanırım asıl neden şu: Kadınlar çok fazla ne istediklerini bilmiyorlar. Bella da karar veremiyor ve biseksüel bir hayat sürdürerek sevgiyi arıyor. Sevgiyi erkekte bulsa erkeğe gidecek, kadında bulsa kadına gidecek.
     
     Sizinle kitabın kahramanı arasında benzerlikler söz konusu. Okur bu kitabı bir otobiyografi olarak algılayacak. Çünkü siz okuru buna itecek yeteri kadar işaret koymuşsunuz kitaba. Öyle algılasınlar mı? 
     Her yazarda olduğu gibi tabii ki bu kitapta da benim deneyimlerim, yaşantılarım, birikimlerim yer alıyor. 
     Ama sonuçta bu bir roman. Kemal Tahir’in dediği gibi "Bu romanın gerçeği", benim değil. Şimdi okur ne istiyorsa onu konduracak bana. Ama ben şunu istiyorum: Ben Türkiye’de doğmuş, büyümüş, gayrimüslim bir azınlık 
     mensubu olarak bugüne kadar kağıda dökülmemiş bir şeyleri yazdım. Bunlar benim gözlemlerim de olabilir, ben de olabilirim. Yoruma açık. Ben bu yorumlara mani olamam. Ama benim ailem, akrabalarım bunun bir roman olduğunu, 
     bu romanın ne kadar içinde, ne kadar dışında olduklarını çok iyi biliyorlar. Bu yüzden bana tepki göstermeyeceklerdir. Çünkü Bella, Stella değil.
Azınlık edebiyatçıları genellikle içinden geldikleri topluluğu nostaljik bir bakış açısıyla, kaybolmaya yüz tutmuş bir renk olarak sunarlar. Siz ise bir Musevi olarak Türkiye’deki Musevi toplumuna eleştirel bir gözle bakıyorsunuz. Dışlanmaktan çekinmiyor musunuz?
     Eleştiri derken neyi kastediyorsunuz?

"Salt benim hikayem olsa cesurca savunurdum"
     Mesela Musevi cemaatinin para ile ilişkisini çok sık vurguluyorsunuz. Hatta Bella bile aşık olduğu ilk kadını fabrikasına ortak yapıp satın almış oluyor.
     Ama parayla bu türden bir ilişki Türk toplumunda da söz konusu. Evet, Yahudilerde biraz daha bariz olarak ortada. Bunu da kabul ediyorum. Ve bir Yahudi olarak geçmişimde, ailemde, akrabalarımda gördüğüm şeyleri yazıyorum. Bu yüzden Yahudi topluluğu beni dışlayacaksa dışlayabilir. Bu tür bir korkum olmadı yazarken. Çünkü bunlar gerçek.
     
     Peki, siz Musevi cemaatine bağlı hissediyor musunuz kendinizi?
     Ben Türk, özellikle de Müslüman kültürüyle yetişmiş bir Yahudiyim. Yahudiliğimle de son derece mutluyum. 
     En ufak bir şikayetim yok. Ama bu demek değildir ki, gördüğüm ve kabul etmediğim birtakım olayları yazmayacağım. 
     
     Bella’nın kocasının, Dario’nun Müslüman olup Mustafa adını alması, tarikata katılması, bu tür şeyler sık oluyor mu Museviler arasında?
     İşte mesela buradan bile benim sadece Yahudiliği yermediğim ortaya çıkıyor. Çünkü aynı zamanda Müslüman tarikatların da tefecilik yaptığını yazıyorum. Sorunuza gelince: Çok sık oluyor mu bilmiyorum ama benim çok yakın bir arkadaşımın kocası Müslüman oldu. Yahudi olarak biz o zaman bu meseleyi sorguladık. Çok sık olan şu: Son yıllarda, 80 sonrasında Yahudiler çocuklarına çok sık Türk ismi veriyorlar. Kitapta da bu söz konusu. Bunu birtakım bürokratik işlerde zorluklarla karşılaşmamak için yapıyorlar sanırım. 
     Bir de 80’li yıllardan sonra Yahudi toplumunun gençlerinin başka dinlerden insanlarla evlenmesi de kolaylaştı. Benim kitabım da Türk Yahudi cemaatinin bu tür bir açılım dönemine denk geldi.
     
     Bella’nın bir Leh Yahudisi, kocasının ise bir Sefarad olduğu çok sık vurgulanıyor kitapta. Ve Bella kocasını bu yüzden küçümsüyor. Bu tür bir statü farklılığı, bir sınıfsal fark söz konusu mudur Eşkenazlarla Sefaradlar arasında?
     Evet, bayağı bir çatışma söz konusu bu iki grup arasında. Evet, Leh Yahudileri, yani Eşkenazlar Sefaradları küçümser.
     
     Bu sınıfsal üstünlüğü yüzünden mi Bella kadınları satın alabileceğini sanıyor?
     Hayır, bu vurgulama, bir ilişki kadınla erkek arasında da olsa, kadınla kadın arasında da olsa, erkekle erkek arasında da olsa, dünyanın aynı dünya olduğunu, bütün ilişkileri paranın belirlediğini gösteriyor. Bella’nın kocasıyla da para sorunları oluyor, sevgilisi Selin’le de. Ama şunu da söylemeliyim ki, kadın kadına ilişkiler yine de diğer ilişkilere göre paranın etki alanına daha az girmiş durumda henüz. 
     
     Bu kitabı yazarken yazmanın şehvetine fazla kapıldığınızı düşündüğünüz, frene basmak istediğiniz oldu mu?
     Hayır. Bilgisayarın başına oturup ilk tuşa bastıktan sonra da bir daha geriye dönüp bakmadım. Çünkü yazdıklarım gerçekti, hayatın gerçekleriydi, ben sadece bu gerçekleri göstermeye çalıştım.
     
     Yani, "Anlatılan sizin hikayenizdir, ona göre" mi diyorsunuz okurlara?
     Evet, bu sizin hikayeniz ya, hepimizin hikayesi. Benim de hikayem tabii ki. Ama dediğim gibi sizlerin de hikayesi, Ayşe’lerin, Fatma’ların, ne bileyim ben, Jak’ların, onların da hikayesi. Salt benim hikayem olsaydı, ben bunu yazıyorsam, arkasında duracak kadar da güçlüyüm. Ama değil, tek başıma üzerime alamam, bu hepimizin hikayesi. 
     
"Kadın kadına ilişkide de şiddet yaşanıyor"
     Bu kitap, bu konular size politik bilinç kazandırdı mı?
     Ben feministim. Ben hep feministim. Ama yanlış anlaşılmasın, erkek düşmanı değilim. Erkekleri de severim.
     
     Lezbiyenlik feminist bir bilinç, politik bir bilinç kazandırıyor mu kadınlara sizce?
     Hayır, sanmıyorum. Ben birçok lezbiyen tanıyorum, sevgilisine bir erkeğin davrandığı gibi davranıyor. Aynı şiddet ilişkileri, aynı erkek egemen ideoloji kadın kadına ilişkide de bulunuyor. 
     
     Bir erkek karısının kendisini bir erkekle aldatmasına mı daha şiddetli tepki gösterir, bir kadınla aldatmasına mı?
     Benim gözlemlerime göre erkekler karılarının kendilerini bir kadınla aldatmasına daha kolay tahammül ediyorlar, daha kolay hazmediyorlar.
     
     Susuyorlar mı yani?
     Hayır, önce karılarını suçluyorlar, sonra kendilerini sorguluyorlar. Ve o andan itibaren çok iyi sevgililere dönüşüyorlar. Fakat kadın için artık iş işten geçmiş oluyor. Ayrılık safhasına gelindiğinde de erkek o güne kadar söylemediği şeyi söylüyor kadına. "Sen zaten lezbiyensin" diyor. Ama tabii lezbiyen ilişkilerden sonra kocasına dönen çok fazla kadın da oluyor.
     
     Erkek eşcinseller kendilerine bir alt kültür kurmuşlardır Türkiye’de. Gittikleri yerler bellidir. Lezbiyenlerin de bu tür mekanları bulunuyor mu?
     Kadın eşcinseller de erkek eşcinsellerin gittikleri yerlere gidiyorlar. Ve oralara meraktan ya da eşcinsel erkekleri sevdikleri için, gay dostu oldukları için gittiklerini söylüyor. Halbuki çoğu lezbiyen ama lezbiyen olduklarının bilinmesini istemiyorlar.
     
     Siz nasıl bir çevrede yetiştiniz?
     Burjuva bir çevrede doğdum, burjuva kültürü aldım. Tekstil işi yaptım. Zihni Bar’ı işlettim. Radyoculuk yaptım. Piyano çaldım.

Lezbiyen ve gay konulu kitaplar;

Cinsellik ve Korku - Pascal Quignard
100 Gay Geçmişten Günümüze Dünyamızın En Ünlü Gay Men ve Lezbiyenleri - Paul RussellEşcinsellik ve Yabancılaşma - Paul RussellTaklit ve Toplumsal Cinsiyete Karşı Durma - Judith Butler Eşcinsel Bir Rahibin İtirafları - Marco PolitiSınırda Bir Ülke - Emil TodeGiovanni’nin Odası - James BaldwinGitmek - Tahar Ben Jelloun
Marta Veneranda’nın Yasak Hikayeleri - Sonia Rivera ValdesTuhaf Oğlan - Shyam Selvadurai Hırsızın Günlüğü - Jean Genet
Erkeksi Kadınlar - Kadınsı Erkekler - Anne Mior -David jasselEşcinsellik (L’Homosexualite) - Jacques CorrazeEşcinselliğin Doğal Tarihi -Francis Mark MONDİMORE  Merhamet Sokağı - Adolfo CaminhaLeonardo İlk Bilgin - Michael White
Teleny - Oscar Wilde 

Cinselliğim var.

“Lezbiyenim” demek, dinleyenler açısından “cinselliğim var” demek. Toplumun çoğunluğu içinse cinselliği olan bir kadın “yollu” bir kadın, yani aslolan yol dışında her yola gelebilecek kadın demek. Cinselliği olan kadın, eğer televizyonda, gazetelerde ise ünlü ise “bizden biri” olmayarak, uzakta, ailemizin, çevremizin dışında varolarak kabul edilebilir. Ama eğer komşumuzsa, iş arkadaşımızsa, akrabamızsa işler değişir. “Artiz mi oldun lan başımıza” nidalarıyla “kahpeye” vurmak serbesttir. Bu kadın evinin kirasını binbir sıkıntıyla mı ödüyor, iş yerinin çilesini mi çekiyor kimse umursamaz. Tek kusuru şimdi veya bir zamanlar bir kadına âşık olmak olan bu kadın, tüm dertlerine bir dert daha ekler. 
Cinselliğini toplumun çizdiği sınırlarda yaşamayan kadınlar dışlanma ihtimaline açık bir şekilde yaşar. Sınırların içinde gezenlerse, sınırın dışına çıkma ihtimalleri nedeniyle baskı altındadır. Lezbiyen ya da heteroseksüel olmak arasında çok da fazla fark yoktur bu anlamda. Kocası ölmüş veya boşanmış bir kadın da benzer bir tek bırakılma yaşar, evlenme yaşını geçmeye başlamış bir kadın da, koca dayağından ailesinin evine sığınan veya kocasının, ailesinin, akrabalarının sözünü her zaman dinlemeyen bir kadın da. Başımıza gelen ortak konu cinselliğimiz kullanılarak sınırlarımızın çizilmesidir. Bedenimiz, kendimiz, duygularımız namus kavramıyla sarmalanır. Hal ve tavırlarımız, cinselliğimizle iç içe ele alınır. Cinsel olarak temiz, saf olmak, söz dinliyor olmakla, yumuşak huylu, boyun eğer olmakla eşdeğer ele alınır.
Günümüzde feminizm sayesinde tüm bu konular sorgulanmaya, tartışılmaya başlandı. Görücü usülü yaygın bir şekilde terk ediliyor. Kendisi görücü usülü ile evlenmiş anneler “aman benim kızım çekmesin, tanısın, bilsin, sevsin öyle evlensin” diyorlar. Kızların bir erkekle flört etmesine yan gözle bakmak yavaş yavaş terk ediliyor. Sınırların biraz genişletilmiş olması sorunun ortadan kalktığı gibi bir yanılsama yaratıyor. Bu esneklik, haklarında yaygın bir toplumsal tartışma başlamamış olan lezbiyenler açısından nefes alacak bir alan açmıyor maalesef. Evet, bir erkekle flört edebilirsiniz ama yakın zamanda evlenmek koşuluyla. Bir kadınla ise ancak dertdaş olabilirsiniz, sırdaş olabilirsiniz, ama asla âşık olamazsınız.
Konu eşcinsellik olunca “toplum erkek eşcinselliğini daha aşağılayıcı buluyor, kadın eşcinselliğini o kadar sorun yapmıyor” en çok karşılaşılan yorumlardan biri. Erkek eşcinselliği hakkında olumsuz, sert toplumsal yorumlar daha açıktan yapılıyor, insanlar net tavır almak zorunda hissediyorlar kendilerini. Ama bu kadın eşcinselleri kabul ettikleri anlamına gelmiyor. Lezbiyenlik cinsellikte bir fantezi olarak algılanıyor ve gerçek kadınların gerçek hayatlarında varolan bir konu olarak görülmüyor. Magazin, sansasyon malzemesi bir konu olarak hakkında hafifletilmiş, eğlencelik yorumlar duyabilirsiniz. Ama söz konusu olan mahallemizden, çevremizden bir lezbiyen olduğunda hiç kimse “lezbiyenlik sorun değil” diye düşünmüyor. 
Cinselliğin sorgulanmaya başlandığı, cinselliğin sorgulanmasının kadın bedeninin metalaşmasını kolaylaştırdığı günümüzde lezbiyenler belki de hiçbir zaman olmadığı kadar kendilerini anlatma imkânından yoksunlar. Cinselliğinin ve kendisinin özgür bırakılmasını isteyen kadınlara mahallenin dışarısı gösteriliyor. Hem mahalleyi hem cinsel özgürlüğü talep etmeye hakkımız yok. Ya “artiz olup uzaklara gideceğiz” ya da “dizimizi kırıp oturacağız”. Tek özgürlük alanı aileni, akrabalarını, komşularını arkanda bırakıp sessiz bir yaşam kurmak. Toplumsal bedeller ödenerek kurulan bu yaşam için ekonomik imkânlar en temel gereklilik. İsteyen bütün kadınlar, çevrelerinden kopmak uğruna kurulabilecek bu yaşama ulaşamazlar. Tekrar başa döndük. Cinsellik artık konuşuluyor, ama bir yerlerde bir yanlışlık olmalı ki, bizim hayatlarımızdaki kuşatmalar devam ediyor.

“Yalnız bir kadın” olarak lezbiyen.

Kısa süre öncesine kadar lezbiyenlik gelişimsel bir sorun, bir rahatsızlık olarak görülüyordu. Şimdiki çalışmalar gösteriyor ki lezbiyenler psikolojik uyum açısından heteroseksüel kadınlardan ayırt edilemezler. Fakat lezbiyenler, eşcinselliğe hoşgörüsü olmayan bir toplumda yaşamanın kayda değer zorluğunun üstesinden gelmek zorundadırlar. Bu makale "yalnız kadın" kültürel etiketinin lezbiyen kadınlar için yarattığı sorunları ve zorlukları tartışıyor. 
Nanette Gartrell

Tarih boyunca lezbiyenlik şeytancıl, günah dolu, yasa dışı, doğru yoldan çıkış, sapkınlık ve antisosyallik olarak değerlendirildi. Lezbiyenler tamamen cinsel yönelimlerinden dolayı Ortaçağ boyunca cadı diye yakıldılar ve II. Dünya Savaşında toplama kamplarında ölüme mahkum edildiler. Yakın tarihlerde ise, toplumsal önyargılardan dolayı, polis baskısına, şantaja, iş hayatında ayrımcılığa maruz kaldılar. Lezbiyenlere karşı yapılan bu ayrımcılığın gölgesinde, bazı lezbiyenlerin bu zor ortamla mücadelede yardım için psikiyatra başvurmaları şaşırtıcı olmamalı. 

Yüzyılın başlarında psikiyatrlar, lezbiyenliği gelişimsel bir bozukluk olarak görüyorlardı, ve heteroseksüelliğe dönüştürmek psikoterapinin en temel amacı olarak düşünülüyordu. Freud bir lezbiyenle ilgili ilk detaylı çalışmasında ("The Psychoanalysis of a Case of Female Homosexuality"), anne saplantısı, penise karşı kıskançlık ve anne ilgisizliğinin onun cinsel yöneliminin gelişimine katkıda bulunduğunu varsaymıştır. Freud, bu hastasının "herhangi bir rahatsızlığı" bulunmadığını belirtmiş olmasına rağmen, lezbiyenliği Oedipus kompleksinin yetersiz çözünmesinden kaynaklanan bir "anormallik" olarak tanımlamıştır. Hemen ardından, 1932 yılında "On Female Homosexuality" isimli makalesinde Deutsch, lezbiyenliğin daha patolojik bir görüntüsünü sunmuştur. Kuramı onbir lezbiyen hastanın analizi üzerine temellenmiştir.Lezbiyenliği sadist bir annelik ve yetersiz kalan babalık bileşkesinden gelişen bir "sapkınlık" olarak tanımlamıştır. Lezbiyenliğin, babanın başka kadınlarla olan cinsel ilişkilerinin anneye yönelik aşırı öfkeye dönüşmesi ile bağlantılı olarak babanın ev hayatından elini eteğini çekmiş olmasının sonucu olarak düşünmüştür. 

Freud ve Deutsch tarafından sunulan lezbiyenliğe patolojik bakış açısı, sadece ufak değişikliklere uğrayarak sonraki kırk yıl boyunca literatürde yer almıştır. 1954'de Caprio lezbiyenliği narsistik bir "otoerotizm uzantısı" olarak tanımlamıştır. Diğer kuramcılar klitoral takıntı, erkeklere olan korku, reddedilme korkusu, ırza geçme ve aile içi cinsel tacizleri içeren cinsel suistimaller ve ebeveynlere karşı hissedilen çelişik duyguların lezbiyenliğe katkısı olduğunu ileri sürmüşlerdir.1967'de 150 psikoanalist hakkında Kaye tarafından gerçekleştirilen bir araştırmada da rapor edildiği gibi, lezbiyen hastalar üzerindeki klinik gözlemler lezbiyenliğin "hastalık" modeline uyum sağlamıştır. Kaye çalışmasında, psikoanalistlerin lezbiyenliği "normal heteroseksüel gelişimin sakatça engellenmesine tepki olarak yoğun bir uyum" şeklinde gördüklerini belirtmiştir. 

Lezbiyenlik hakkındaki kuramların genel nüfus üzerindeki denetimli çalışmalar yerine psikiyatrik tedavi altındaki lezbiyenler hakkında klinik gözlemlerin üzerinde temellendirdiğinin altını çizmek önemlidir. Bu kuramlar 1960'ların başlarında sıkı bilimsel araştırmalara maruz kalmaya başladıklarında, geçerliliklerinden ciddi olarak şüpheye düşüldü. Armon lezbiyenler ve heteroseksüeller kadınların Rorschah protokolleri üzerinde çalıştı ve olgunluk ve psikolojik uyum açısından hiçbir fark bulmadı. İki bağımsız araştırmacı, Hopkins ve Siegelman, lezbiyenler nevrotizm profilinde heteroseksüellerden hiçbir fark göstermediler; Siegelman'ın çalışmasında ise lezbiyenler toplam nevrotizmde heteroseksüel kadınlardan az, amaçlılık ve kendini kabullenmede ise daha çok puan topladılar. Freedman, genel uyumda lezbiyenler ve heteroseksüel kadınlar arasında bir farklılık bulmamış olmasına rağmen, lezbiyenlerin az sıklıkta iş değiştirme, iş tatmini ve kendini gerçekleştirme gibi konularda, heteroseksüel kadınlardan daha çok puan topladıklarını rapor etmiştir. 

Buna benzer olarak, başka çalışmalarda da lezbiyenler, kendine güven konusunda heteroseksüel kadınlardan daha çok puan topladılar. Geçtiğimiz 20 yılda lezbiyenlik çalışmalarını gözden geçirmek bu makalenin içeriği olmamasına karşın, veriler açıkça gösteriyor ki psikolojik uyum açısından lezbiyen ve heteroseksüel kadınlar arasında önemli bir farklılık yoktur. Amerikan psikiyatrisi lezbiyenliğin "hastalık" olduğu olgusunu terk etmeye başlamışken, pek çok psikiyatr lezbiyenliği yaşanabilir alternatif bir yaşam tarzı olarak anlamada yetersiz çalışmalar yarattıklarını fark etti. Gerçekten de çağdaş toplumda lezbiyen olmanın riski, zorluğu ve yararları üzerine görece az miktarda yazılıp çizilmişti. Lezbiyen kadının yaşamdaki annelik statüsünün psikolojik etkileriyle ilgili konu literatürde çok az ilgi çekmişti. Evli olmayan bir kadın, cinsel yönelimini saklı tuttuğu halde, otomatik olarak yalnız ve heteroseksüel kabul ediliyor. Psikiyatrların bu durumun lezbiyen kadın için yarattığı sorunların farkına varmaları önemlidir, çünkü bu sorunun başarılı bir şekilde çözümlenmesi sağlıklı bir lezbiyen yaşam tarzına uyum için zorunludur. 
"CLOSET"DEKİ YAŞAM
Lezbiyenlere karşı yaygın ayrımcılıktan dolayı, Birleşik Devletler'de cinsel yönelimlerini saklı tutmayı veya "closet" kalmayı tercih eden 10 milyon gibi muazzam bir çoğunlukta lezbiyen olduğu tahmin ediliyor. "Closet" lezbiyen, cinsel yönelimini açıklaması durumunda pek çok kayba işi, evi, ekonomik güvencesi, ailesi, arkadaşları ve ya çocukları uğrayacağını düşünen kadınlar anlamına gelir. Sonuç olarak "closet" kadın sürekli olarak kim olduğunu ve gerçekte kimi sevdiğini reddederek çift başlı bir yaşam sürmek zorunda kalır. 

"Closet" yaşam çok yalnız ve yalıtılmış bir tecrübedir. Bu çok sınırlı bir yaşantıdır, çünkü closet lezbiyen gerçek hislerini gizlemek için duygusal tepkilerini sürekli denetlemek zorundadır. Evinin dışındaki her tür gezintisinde hatta markete alışverişe gittiğinde bile closet lezbiyen aşık olduğu kişiye karşı çok fazla ilgi, sevecenlik, duygusallık göstermemek için dikkatli olmak zorundadır. Closet lezbiyen daima cinsel yönelimine ilişkin kazara ipucu verdiğini belirlemek için her tür sosyal ilişkisini analiz etmeye çok zaman harcar. Ayrıca yaşam tarzının mahremiyetini sağlayabilmek için yakın arkadaşlarını seçerken de çok ayırdedici davranması gerekir. Closet lezbiyen için hayatının büyük bir kısmını dünyanın geri kalanından gizlerken kendi hakkındaki olumlu düşünceleri koruyabilmek sık sık zorluk çıkarır. 

Closet bir yaşantı içinde olmak, birisinin lezbiyenliğini saklamasından daha çok şey içerir. Evli olmayan lezbiyen için, closet olması, bekar ve heteroseksüel olduğuna ilişkin sabit fikirlerle yüzleşmesi anlamına da gelir. Sık sık onlara ilgisizliği hakkında dürüst açıklamalar yapmaksızın erkeklerle çıkmak ikilemiyle karşı karşıya gelir.Erkeklerin, ilgisizliğini kişisel bir red olarak algılamaları sorunuyla da baş başadır. Closet lezbiyen, iş ilişkileriyle ilgili sosyal etkinliklerden de çekinebilir, sakınabilir. Yalnız bir kadın olduğu için, bu etkinliklerde ona bir erkeğin eşlik etmesine zorlanır, bu konuda ikna edilmeye çalışılır. Bu görünen anti sosyal davranışlarından dolayı meslektaşlarından gelen eleştirilere katlanmak zorunda da kalır. Son olarak, ailesinin evlenmesi ve çocuk sahibi olması için yaptığı korkunç baskıları tecrübe eder. Ailesinden lezbiyenliğini gizlemek genelde karşılaştığı problemler arasında en zor olanıdır. Bu, ailesi evliliğe karşı ilgisizliğini kişisel bir red olarak yorumlayan lezbiyenler için de kısmen geçerlidir. Ailelerinin, kızlarının evlenmedeki başarısızlığından dolayı olan hayal kırıklıkları, insanlar tarafından sosyal bir yetersizlik olarak algılanır. 

Çift başlı bir yaşamdan kaynaklanan zorluklar bazı lezbiyenler için psikiyatrik tedaviyi gerekli kılar. Kişisel eğilimlerinin tedaviye engel oluşturmaması, lezbiyen hastaları olan psikiyatrlar için çok önemlidir. Depresyon, anksiyete, yalnızlık ve yalıtılmışlık özellikleri, hastanın yaşadığı sosyal koşullar göz önünde bulundurularak anlaşılmalıdır. Bazı koşullarda; lezbiyenliğe yönelik sosyal tavır oldukça düşmancadır, bu durumda psiko terapi lezbiyen hasta için sadece bir destek olabilir. Hastanın "kendisini anlaması" çabasındaki anksiyetesi ile ilgisi olmayan kişisel ilişkilerinin kaynağını keşfetmek, hasta ve terapist için önemlidir. 

1. Durum: 

Bayan A, tıp uzmanlık sınavının sonucunun yarattığı depresyonlarından dolayı öğrenci sağlık servisine başvuran 26 yaşında, siyah bir tıp öğrencisidir. Uzmanlık sınavı danışmanının pek çok kereler ona çıkma teklif ettiğini ve bu davetleri zaten bir ilişkisi olduğunu açıklayarak reddettiğini söyledi. "Danışmanı" evine telefon açtığında telefona çıkan öteki kişi bir kadın olduğu için A'yı kendisine yalan söylemekle suçlamış. Sınavın sonunda, danışmanı, hocalarına onun yetenekleri hakkındaki olumsuz düşüncelerini bildirmiş. Bu düşünceler, A.'nın sınavı oldukça düşük bir notla geçmesine neden olmuş. 

A.'nın bir lezbiyen ilişkisi var, fakat okuldakilerin bunu bilmesini istemiyor. Uzmanlığını jinekoloji dalında yapmak istiyor ve lezbiyenlere yönelik önyargılardan dolayı istediği programa kabul edilmesi engelleniyor. Bu değerlendirme onu bir miktar alt üst etmiş, çünkü daha önceki sınavları başarıyla vermiş. Tedavinin sonunda A.'nın tıp fakültesine şikayet dilekçesi sunmak konusunda karar vermesine yardım edildi. A., terapistine uzmanlık sınavında kendininkine benzer sorunlarla karşılaşan diğer gey tıp öğrencilerini bulmak istediğini söyledi. Terapist ona kendi okulunda ayda bir toplantı yapan bir grup gey öğrenci hakkında bilgi sağladı. Bu grup içerisinde, A. benzer bir sorunla yüzleşmek zorunda kalan başka bir lezbiyen öğrenci buldu. Bu öğrenci, lezbiyenliği hakkında hiçbir açıklamada bulunmadan, sınavı geçmeyi başarmıştı. Onun yardımıyla, A. okula şikayette bulundu ve değerlendirmesini değiştirdi. A.'nın durumu gösteriyor ki, bu tür engellerle karşılaşmadığı sürece cinsel yönelimi onun için asla bir sorun oluşturmuyor. 

COMING OUT 

"Coming Out", bir lezbiyenin yaşam tarzı ve cinsel yönelimi hakkında daha fazla gizleyici olmaması anlamına gelir. Bir lezbiyen için coming out yaşamını yeniden yapılandırmasıdır. Coming out, yalnız heteroseksüel bir kadın olduğu hakkındaki yanlış düşüncelere artık izin vermeyeceği bir noktaya gelmesi demektir. Coming out, bir lezbiyen için kendini nasıl algılayacağı, kendi cinselliğine bakış açısı, yaşantısını nasıl oluşturacağı, topluma kendisini nasıl sunacağı gibi birçok kişisel kararı içerir. Ayrıca coming out lezbiyenliğini dediğim dedik ve gerektiğinde düşmanca bir topluma kabul ettirme mücadelesini içeren yaşam boyu bir süreçtir. 

Coming out, kişisel ve sosyal bir süreç olduğu kadar, politik bir süreçtir de. Geleneksel toplumsal beklentilerden dolayı lezbiyenlik varoluşunda pek çok çatışma içerir. Erkeklere bağımlı olma konusundaki isteksizliğini, gönülsüzlüğünü savunurken, diretirken, lezbiyen geleneksel erkek egemenliğinin kültürel kabullenimine bir tehdit oluşturur. Bunun gibi, coming out lezbiyen kadınlara yönelik kişisel, sosyal, yasal ve politik ayrımcılığa karşı mücadeleyi de içerir. Lezbiyenlikle ilgili mitler Amerikan toplumunda hala süregeldiği için, coming out kişinin yaşam tarzını kamuoyuna açmasına ilişkin politik kararı, lezbiyenlik hakkındaki toplumsal tavrı değiştirmek anlamına da gelir. 

Genelde, coming out daha dürüst kişisel ilişkiler geliştirmek için bir fırsat olarak görülür. Aile ve arkadaşlarla düzene girmiş ilişkiler, kaçınılmaz olarak bir lezbiyenin kendine güvenini ve kendi değeri hakkındaki olumlu düşüncelerini arttırır. Cinsel yönelimi hakkında daha fazla yalan söylemek zorunda olmadığı için, etrafındaki insanlarla hayatının sevindirici ve olumlu yönlerini de paylaşabilir. Ayrıca lezbiyenliğinden dolayı sorunlarla karşılaştığında, destek için ailesi ve arkadaşlarından yardım isteyebilir. 

Bir lezbiyen için coming out'un belki de en önemli yararı, diğer lezbiyen topluluklarla ilişkiye girme olanağıdır. Lezbiyen alt kültürü, lezbiyenlere eğlence ve çeşitli konularda hizmet sunan, muazzam büyüklükte, sosyal, politik, sanatsal, tıbbi, psikoterapik ve yasal bir organizasyonlar ağıdır. Bu lezbiyen topluluklar alanı kendini açıklamış bir lezbiyenin aynı düşman toplumda artık yabancılaşmış hissetmemesini de güvence altına alır. 

Psikoterapi lezbiyen kimliği ile kişisel, sosyal ve mesleği ile ilgili alanlar başta olmak üzere çeşitli alanlarda dallanıp budaklanarak kendini ortaya koymayı düşünen lezbiyenlerle ilgilenir. İş ayrımcılığı, nezarethaneler, fiziksel saldırılar ve aile tarafından red gibi olası sorunlardan kaynaklı endişeler bu devredeki en yaygın kaygılardır. Psikoterapist, lezbiyenin coming out'un faydalarının kendini açığa vurmanın zorluklarından daha fazla olup olmadığına karar vermesine yardımcı olma becerisine sahip olmalıdır. Ayrıca terapist, bir kadın, lezbiyenliğinden dolayı yasal bir ayrımcılıkla karşılaştığında mahkemede tanıklık yaparak da yardım etmelidir. 

2.Durum: 

Doktor B. iki yılını coming out kararı üzerine psikoterapide geçirmiş, otuz yaşında, beyaz bir pratisyen hekim. Psikiyatri uzmanlığına başvurmuş ve özel bir ilişkisi olmadığına dair yalan söylediğinden, sonradan kendini iyi hissetmemiş. Hastalarına karşı dürüst olmazsa doktorluk yaşamında çeşitli zorluklarla karşılaşacağını düşünüp uzmanlık görüşmelerinden önce artık kişisel yaşantısı hakkında yalan söylememeye ve bir lezbiyen olarak kendini rahatsız hissederse uzmanlık programına katılmak istemeyeceğine de karar vermiş. 

Başvurduğu programlardan birine kabul edilmemiş. Reddedildiği bu programda mülakatçılardan biri onun lezbiyenliğinden oldukça rahatsızmış. Mülakatçı ona erkeklerle tatmin edici ilişkiler kuramadığından dolayı lezbiyen olduğunu düşündüğünü söylemiş, ve ona gerçekte gizlice bir erkek isteyip istemediğini sormuş. B. iki soruyu da olumsuz yanıtlayınca, ona ilişkilerinin tek gecelik olup olmadığını sormuş. B. de sekiz yıldır tek eşli bir ilişki içersinde olduğunu, fakat bu konunun uzmanlıkla bir ilgisi olduğunu düşünmediğini söylemiş. Mülakatçı programa kabul edilmesi için insanlarla normal ilişkiler kurmuş olması gerektiğini, lezbiyenliğinin ise buna engel olduğunu söylemiş. 

Görüşmelerden birinde böyle olumsuz bir durumla karşılaşmış olmasına rağmen, diğer programları başarılı bir şekilde kazanması, açılma konusunda doğru bir karar verdiğine ilişkin güvenini arttırmış. Daha sonra, sadece kişisel hayatı hakkında açılabildiği değil, ayrıca kendisi gibi insanlara yardım edebildiği bir eğitim programına katıldı. 

YALNIZ LEZBİYENLER 

Yalnız bir lezbiyen, lezbiyen olduğunu düşünen fakat genellikle lezbiyen bir ilişki içersinde olmayan bir kadındır. Bir lezbiyen çeşitli sebeplerden dolayı yalnız kalmış olabilir: (1) Henüz ilişki kurmak isteyeceği gibi bir kadın bulamamıştır; (2) varolan bir ilişkisi yeni bozulmuştur; (3) bazı nedenlerden dolayı bu tür bir ilişki yaşamak istemiyordur veya (4) sevgilisi yakınlarda ölmüştür. Bir kadının yalnız bir lezbiyen olarak yaşamın zorluklarına nasıl göğüs gereceği, onun kişisel ve toplumsal kaynaklarına bağlıdır. 

İlişkiler, lezbiyen kadınlar için tarihsel olarak çok önemlidir. Geniş lezbiyen alt kültürlerinden önce, lezbiyenler bir topluluk desteğinden yoksundu. Ailesi tarafından terk edilmiş ya da dini ibadetlerden dışlanmış lezbiyenler, kendilerini toplum ayrımcılığından yalıtmak, uzak tutmak için sevgililerine bağlanırlardı. Sevgililer, sadece cinsel eş ve yakın arkadaş olarak görülmeyip, düşman çevreye karşı genel bir koruyucu olarak da görülürdü. Bu nedenle, lezbiyen ilişkilerin bozulması, desteklerin yok olması anlamına gelirdi. 

Lezbiyen topluluklarının ortaya çıkması, lezbiyenlerin özel ilişkileri dışında da destek ağları geliştirebilmelerine önayak oldu. Bir ilişkinin bozulması hala zor olmasına karşın, lezbiyen toplulukları içindeki çeşitli destek grupları ve ruhsal sağlık organizasyonlarının varlığı, bir ilişkiden yalnızlığa geçişi daha az acı verici hale getirdi. Lezbiyen topluluklarının çalışmalarının çok az düzeyde kaldığı kırsal kesimde yaşayan lezbiyenler arasında, bozulan bir ilişki sonrası üstesinden gelinemeyen keder, ağır depresyonlar, dindirilemez yalnızlık hissi belirtileri çok yaygındır. 

Yakın zamanlardaki kanıtlar göstermiştir ki, bir ilişkinin bozulması sonrasında lezbiyenler, bazı heteroseksüel kadınlardan daha çok uyum sağlama kapasitesi göstermiştir. Tahmin edilebileceği gibi, lezbiyenler, ekonomik ve toplumsal olarak ayakta durmayı öğrendikleri için geleneksel rolleri seçen heteroseksüel kadınlar ilişki bitiminde kendilerini daha aciz hissetmeye yatkındırlar. Heteroseksüel kadınların boşanma ve eşin ölümü sonrasında yaşadıkları parasal sıkıntılar, lezbiyen kadınlar arasında daha az görülür. Çünkü onlar genelde ekonomik bağımsızlıklarını sağlamışlardır. 

Yalnız kalmayı tercih eden lezbiyenler hakkında da bir iki şey söylemeden, yalnız lezbiyenler hakkındaki bir tartışma bitirilemez. Bu kadınlar, tekil bir ilişki içersinde olmak yerine, serbest olmayı tercih ederler. Çeşitli yakın arkadaşlarından yaşamsal destek sağlarlar belki, ama tek eşli cinsel ve duygusal bir ilişki içersine girmemeyi tercih ederler. Yalnız kalmayı seçmiş lezbiyenler, diğer kadınlarla geleneksel olmayan ilişkiler kurmaya çalışarak, kendilerine kişisel gelişimleri için büyük olanak sağlarlar. 

3.Durum: 

Doktor C., 20 yıllık lezbiyen sevgilisinin ölümünden sonra, psikoterapiye giren 59 yaşında, İngilizce profesörü, beyaz. Diğer lezbiyenlerle ilişki kurma olanağı çok az olan küçük bir üniversite kasabasında yaşıyor. Sevgilisinin ölümü sonrasındaki üzüntülerine ek olarak, bir daha yaşantısını paylaşabileceği başka bir kadın bulma olanaksızlığının umutsuzluğu içine düşmüş. 

Terapide, C. sevgilisinin ölümüne ilişkin pek çok konuda çaba sarf etti. Üç ayın sonunda C. terapistine yaşlı lezbiyenlerden oluşan bir destek grubu bulma olasılığını sordu. Terapist, yakınlardaki büyük bir şehirde, bu tür bir grup buldu. Bu toplulukta C., sevgilisinin ölümünden sonra uyum sağlamada çektiği zorluklarda kendisine yardımcı olacak pek çok dost edindi. 

25 Ocak 2014 Cumartesi

Sorular;

1) İlk aşkından ayrılmak zor olmadımı?

Hemde nasıl. Ama insan alışıyor zamanla, unutmasada eskisi kadar acımıyor.

2) Hiç lezbiyen olduğun için neden ben demedinmi?

Neden ben dedim evet, ilk ilişkim bittikten sonra dedim ama illaki bir gün yaşıyacaktım.

3) Hiç öylesine deneyimlerin olmadımı?

Öylesinemi? hayır.

4) Bir ilişkide cinselliği ne kadar önemli buluyorsun?

Aradaki sevgi kadar değil elbette ama cinselliğinde 2kişiye göre ayrı önemi vardır.
Benim için sevgi ve bağlılıktan sonra gelen bir kavramdır cinsellik.

5) Erkeklerle çıkarken tam olarak hissettiğin neydi?

Tam olarak, hiç bir şey.

6) İnsanların sana tuhaf gözlerle bakması, seni dışlaması canını sıkmıyor mu?

Bana tuhaf gözlerle bakıp dışlamaları değilde etrafımdaki eşcinsel tanıdıklarıma bunu yapmaları daha fazla canımı sıkıyor.

7) Müzikle uğraştığını söyledin, hiç aşığına şarkı söyledin mi?

Evet, hatta beste yapmışlığım oldu.

8) Lezbiyenlerin çoğunlukla bir çok özellikleri olur, gerek sanat olsun gerek spor. Senin iyi olduğun herhangi bir dal varmıdır?

Evet. Basketbol oynuyorum, portre çizebiliyorum, gitar ve piyano'da çalabiliyorum. Hatta küçük yaşta solistliğe başlamıştım ve devam ettiriyorum.

9) Aşkta en sevdiğin şey nedir?

Tarif edilemez oluşu.

10) Bu durumdan ne kadar memnunsun?

Oldukça memnunum.


Daha fazla soru için; BlueLight19@outlook.com adresine mail atabilirsiniz.


Lezbiyen dünyam3(Lezbiyen hikayem);

Bugün, 2 sene önce yaşadığım o harika ilişkimi anlatmak istiyorum sizlere.
Daha önce yazmıştım, ilkokul 5te tanıştığım biriyle uzun bir ilişki yaşadığımı.
Ama pek konunun üstünde durmamıştım, şimdi konuyu biraz açmak istiyorum.
Söylemek gerekirse, harika ötesiydi. Uzun, açık kumral saçları ve ela gözleri vardı. Açıkçası biraz birbirimize benziyorduk
diyebilirim. Benimde uzun kumral, kıvırcık ve ela gözlerim var.
Duygusal, bir okadarda hayır demeyi bilmeyen bir kızdı.
Gün geçtikçe daha fazla kaynaşıyorduk, konuşuyorduk. Üstelik aklımızdan geçenler sıklıkla aynıydı.
Leb demeden leblebi oldugunu anladı derler ya, aynen öyleydi bizim aramızdaki garip enerji.
İkimizde açıklayamıyorduk bulundugumuz durumu, birbirimizin ilkiydik..
Tenefüslerde her dakika birlikteydik, okuldan çıkar ayrı arabalarla aynı mahalleye gelirdik.
Aynı sokakta oturuyorduk ve bu bana hayatımda sunulan en güzel hediyeydi..
Ozamanlarda hiç evde durmazdım, akşam 8e kadar dışarda olurdum hep. Ailem sürekli kızardı bana ama
olmuyordu. Yapamıyordum.. Ondan bir saniye bile ayrı kalmak çok zor geliyordu.
Sürekli evine giderdim, odasının camından onu bir süre izleyip sonra kısık bir sesle adını tekrarlardım gelmesi için.
Annesinden izin alıp, bisikletlerimizle gezmediğimiz yer kalmazdı. Hem çok iyi anlaşıp hemde çok fena kavgalarda ederdik.
Ayrı fikre düştüğümüz bazı konularda ikimizde kendi bildiğimizi savunuyorduk ve buda tartışmaya gidiyordu.
Küserdik ama sonra tekrar barışırdık. :) Bazen kimsenin bilmediği ıssız bucaksız yerlere giderdik, bayağı yaramazdık.
Komşuların böğürtlenlerini falan alırdık izin almadan ve ne olursa olsun herşeyi beraber yapardık.
Çocukluk yıllarımız böyle geçmişti ve ailem taşınmak istiyordu. Hatırlıyorumda taşınacağım son gün akşama kadar onunlaydım.
Ardından babamın sesi gelmişti.. Artık gitmek zorundaydım, ona son kez sarıldım ve veda ettim.
İlk başlarda zordu, ama onunla baglantımı asla kesmedim. 2 saatlik yol gelip giderdim haftanın 4 günü.
Sonra oda bana gelirdi, zaten ailelerimizde tanışıyordu. Gidip gelmek daha kolaydı bu yüzden.
Bir kaç ay sonra bize ne olmuşsa oldu.. Hiç görüşmemeye başladık, daha fazla büyümüştük.
Okuldan eve evden okula giderdim bende hep. Çok arkadaşım vardı ama pek ziyarete falan gitmezdim içine kapanık bir kızdım.
Sonra küçüklük aşkımın, başka bir şehre yerleştiğini öğrendim arkadaşlarımdan. Üstelik taşındığı şehir banada yakındı.
Bir gün cesaretimi toplayıp, evine gittim. Kapıyı öyle bir moral bozukluğuyla açmıştı ki birini dövecek gibiydi, canı bir şeye sıkkındı.
Sonra karşısında beni gördü, öyle kala kaldı. Bende hiç bir şey söylemedim, gülümsedim sadece.. Sus işareti yaptım ve ona sarıldım.
Hala şaşkın şaşkın bakıyordu. Sonra ama nasıl ne alaka diye cümleler kurmaya başladı kekeleyerek.
Peşini bırakacağımımı sandın demiştim bende. Annesiylede çok iyi anlaşırdım eskiden, beni görünce oda sevindi.
Odasına geçtik, uzun zamandır konuşmamıştık. Hayatımızdan bahsettik, olan bitenlerden. Konu aşk hayatına gelmişti artık.
Tepkisini görmek için, sevgilim var ve çok mutluyum demiştim. O an hiç gözümün önünden gitmez, hayatımda hiç bir zaman
onun öyle surat astığını görmedim. Daha 2 saniye önce kahkaha atarken 2 saniyenin içinde hiç konuşmayan birine dönmüştü.
Hmm ne güzel diye cevap vermişti hatırladığım kadarıyla. Ben gülerek koluna vurdum ve 'şaka yaptım, amma üzüldün görende bana aşıksın sanacak'
dedim. Bağırarak bir of çektiki ne of, hiç değişmemişsin herzamanki gibi gıcıksın demişti.
Sen sanki çok farklısın deyip gülümsemiştim. Ama bu gülümseme farklıydı, öyle içten gülümsemiştim ki..
Sonra ona yaklaştım ve sıkı sıkı sarıldım, seni çok özledim hemde çok dedim. Sonra ona sarılmayı bırakıp ona baktığım o 1 saniye içerisinde
zaman durmuştu sanki. Gözleri dolmuştu ve neredeyse ağlıyacaktı. Açıkçası ikimizde duygusal insanlardık.
Yapma ağlatacaksın benide, bak yanındayım ben deyip elini sıkıca tuttum ve yanağından öptüm. Ama normal bir öpüş değildi bu,
bunu oda biliyordu. Yüzünü bana çevirdi ve seni çok seviyorum dedi. Ve söylerken öyle duygu yüklü konuştuki,
bu duygu hem sesine hemde gözlerine yansımıştı. Sonra gözlerim aniden dudaklarına kaydı. Hayatımda hiç onu öpme düşüncesi
geçmemişti aklımdan. Ve o an sanki en güzel dudaklara sahipti.. Ama öpmedim, onu kaybetme düşüncesi bile benim için çok acıydı.
Sadece, ben daha çok seviyorum diyebildim. Ve o an en güzel anlardan biriydi, benim yapmaya çekindiğim şeyi yapmıştı.
Bana yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı.. Dudaklarımız aniden birleşti, hala unutamıyorum o anda hissettiklerimi inanın.
Öyle yoğun bir his yaşadım ki göz yaşlarıma engel olamadım. Ne ağlaksınız diyecek bazılarınız belki ama yok yani dayanamadım.
Göz yaşlarımı silip, gözlerime baktı ve tekrardan seni seviyorum demişti. Ve bu güzel sözüne karşılık bende sıkıca dudaklarından öptüm.
Gülümseyerek başıma gelen en güzel mucizesin demiştim..
Rüya gibi geliyordu her şey, bu yüzden o benim mucizemdi.
Size bu yaşadıklarımı anlatmak bana keyif veriyor, umarım sizlerde aynı keyfi alıyorsunuzdur diye umut ediyorum.
Neyse..


Şimdilik bukadar, lezbiyen dünyam4'te görüşmek üzere :)


Fotoğraflar;

 LOVE İS LOVE.



Lezbiyen dünyam2;

Her bir eşcinselin hayatlarında kabul görmediği anlar vardır.
Bir kız/erkek olup, bir kızla/erkekle el ele gezmek şimdilerde çok güç.
Insanların sizi taciz edercesine o bakışlarına maruz kalmak kimsenin hoşuna gitmez.
Ama eşcinsellere ön yargılı bakan çoğu kişi empati kurmayı denemiyor.
Kendilerini bizler yerine koymayı denemiyor.
Ne yazıkki bazı sayfalarda gördüğüm 'eşcinsellik özentiliktir.' yazıları pekte ilerleyemediğimizi gösteriyor.
Sadece kendi şahsıma dair yazıyorum, neden eşcinsellik özentilik olsun ki?
Üstelik toplum hala bunu kabullenemeyip, milyonlarca gencin bu yüzden intihara başvurmasını bilmemize rağmen. Birde büyüklerimizden duyduğumuz o cümle yokmu.. 'Biz eskiden böylemiydik?'
Susmayı değilde, konuşmayı tercih etmenin nesi yanlış?. Bir insanın kendini savunabilmesi ne güzel bir şeydir oysaki. Fakat kendini size karşı savunan kişi dışında öyle değil mi? Bazılarımız ne yazıkki bunu anlıyamıyoruz.. Yargısız infaz yapan çok kişi tanıdım hayatımda.  Size bu konuda açıkça kendi fikirlerimi sunmak istiyorum.  Eşcinsellik ne güzel şeydir aslında, ön yargılar kalksa ortadan.
Eşcinsel olmak şu zamanda sınanmaktır. Biz sürekli, toplum tarafından sınanıyoruz.
Kimilerimiz bir köşeye saklanıyor, kimilerimiz duygularımızı saklıyoruz. Ailesine belli etmemek için,
karşı cinsle çıkmak zorunda kalıyor kimileri.. Ve kimileri, SUSMUYOR. SAKLANMIYOR. BEN BUYUM VE HEP BÖYLE OLACAĞIM diyor.
Toplumu falan geçtimde, insan ilk kendini kabullene bilmeli. İşte ozaman her şey dahada kolaylaşıyor.
Ama eşcinselliğin çok daha farklı yönlerine tanık oldum çoğu kez.

Bazı eşcinsel arkadaşlarımız, kendini belli etmemek için diğer eşcinselleri küçümsüyor ne yazıkki.
Bunu çevresine söyleyip söylememek ona kalmış ama küçümseyip alay etmekle durumu dahada berbat hale getirmiyormuyuz? Fakat herşeye rağmen 'Ben eşcinselim' diyebilmek, büyük bir adımdır.
Arkadaşlarıma, dostlarıma lezbiyen olduğumu açıkladığım günler geldi aklıma.
Ben toplumun olumsuz tepkilerine kendimi okadar bir hazırlamıştım ki, lezbiyen olduğumu açıkladığımda
fazlasıyla olumlu tepki vermelerine karşı şaşkına dönmüştüm. Sürekli 'Nasıl yani? hiç mi tuhaf gelmedi?' diye soruyordum. Ve aldığım cevap herzaman 'Hayır neden tuhaf gelsin ki?' ve ben 1. şokumu atlatamadan 2. bir şok yaşamıştım açıkçası. Onların vermesini beklediğim tepkiyi, ben onlara vermiştim resmen. Sonra neden bunca zamandır söylemedim acaba diye kızmıştım kendime.
Ortada saklanacak bir durum yoktu kısaca. Böylece arkadaşlarıma karşı dahada rahat konuşmaya başlamıştım. Üstelik çoğu zaman bana fikir verip, hayatımı kolaylaştırmamı sağlayanlarda oldu.
Doğru çevre, bana verilen altın madalya gibiydi.

Benden bukadar, lezbiyen dünyam3'te görüşmek üzere :)

Eşcinselliğin Bilimsel Tanımı:

Günümüzde bilim, eşcinselliğin büyük olasılıkla genetik olduğunu kabul eder ve bilinen tüm bilimsel bulgular ve incelemeler bunu doğrular niteliktedir. 19. ve 20. yüzyıllarda çeşitli psikologlar eşcinselliğin nedenleri ile ilgili teoriler geliştirmişlerdi. O zamanlar bunların çoğu eşcinselliği "akıl hastalığı" yada psikolojik bir bozukluk olarak tanımlıyordu. 19. yy psikologlarından Richard von Krafft-Ebing, eşcinselliğin kalıtımsal olduğunu iddia etti. Çağdaşı Sigmund Freud ise eşcinselliği kendini karşıt cinsteki ebeveyn ile özdeşleştirmenin de etkisiyle oluşmuş, "psiko-seksüel gelişimdeki çatışmaların bir sonucu" olarak tanımlamıştır. Diğer bazı bilim adamları ise eşcinselliğin nedenlerini sosyal etkilerde ve anne karnındaki gelişim esansında gerçekleşen fizyolojik olaylarda aradılar. 

21. yüzyıla gelindiğinde birçok toplum cinselliği daha rahat ve açık bir şekilde tartışır hale geldi. İnsan cinselliğinin bir ifadesi olarak eşcinsellik kabul görmeye başlandı ve bunun bir sonucu olarak eşcinsellikle ilgili hurafeler bilimde de terk edilmeye başlandı. Özellikle 1950 ve 60'larda yaygın olan, erkek eşcinsellerin zayıf ve kadınsı oldukları, lezbiyenlerin erkeksi ve saldırgan oldukları inanışları büyük oranda terk edildi. Araştırmacı Alfred Kinsey'in 1948'deki raporuna göre eşcinsel aktivite gerek erkek gerekse bayan ergen Amerikalılar arasında oldukça yaygındı. Daha sonra farklı ülkelerde yapılan araştırmalarda, din, kültür, sosyal yapı, görünürlülüğe bakılmaksızın eşcinselliğin hemen hemen her toplumda ortalama nüfusun %10 unun eşcinsel olduğu görülmüştür.  

Bu arada, bazı bilim adamları cinsel aktiviteleri homoseksüel ya da heteroseksüel olarak ayırmaktansa, geniş bir yelpaze üzerinde değerlendirmektedir. Onlara göre bu yelpazenin en uç noktalarını homoseksüelliğin ya da heteroseksüelliğin en ileri düzeyleri oluşturur. Biseksüellerin orta noktada bulunduğu kabul edilirse diğer bireylerin her biri bu yelpazenin sağında veya solundaki bir noktada yer almaktadırlar. Bunu kanıtlamak amacı ile verilen en iyi örnek ise, konuma bağlı eşcinselliğin karşıt cinsin bulunmadığı hapishane gibi ortamlarda gerçekleşme sıklığının her zaman daha fazla olmasıdır. 

Eşcinsel hakları ve dernekler;

Hakkını yememek gerekir ki, bir eşcinsel hareket doğrultusunda gerçek adımların atılmasından önceki ilk çalışmalar İzmir'de İbrahim Eren'in öncülüğünde başlamıştır.  Sonraki yıllarda eşcinselliği ticarete döktüğü için eşcinsel gruplarca dışlanan İbrahim Eren, İzmir Çevre Sağlığı Derneği'nde İzmirli eşcinsellerle terapi-sohbet toplantılarına başlar. Ancak 12 Eylül darbesi tüm sivil toplum örgütleri gibi bu grubu da dağıtır. Yurt dışına çıkan İbrahim Eren Almanya ve Avrupa deneyimleri sayesinde anti-militarizm, yeşil hareket, eşcinsel hareket gibi dönemin geleneksel solunun yabancısı olduğu yepyeni anlayışlarla tanışmıştır. 12 Eylül, toplumsal muhalefete çok büyük bir darbe indirir. Ancak daha önce geleneksel solun içinde veya gölgesinde kalmış eşcinseller, feministler, anti-militaristler gibi hakim anlayışın marjinalleştirdiği gruplar da var olan politik boşluğun da etkisiyle daha geniş bir hareket alanına kavuşurlar. İbrahim Eren bu unsurları bir parti çatısı altında toplamak ister. Radikal Demokrat Yeşil Parti adıyla kurulması düşünülen partinin tüzüğü de yine bu gruplar tarafından oluşturulur.  1986-1987 yıllarına denk gelen bu çalışmalar yine söylentilere göre İbrahim Eren'in kişisel ilişkilerdeki baskın yapısı nedeni ile sonuçlanamaz ve parti kurulma aşamasında kalır. 1987 yılının yaz ayları Beyoğlu Emniyet Müdürlüğünün travestiler üzerindeki baskıyı arttırdığı günlerdir. Kimi zaman çuvallarla koyup demir sopalarla dövme aşamasındaki bu baskılara ne basın ne de 'demokratik' kamuoyu gerekli ilgiyi göstermez. Bu baskılar karşısında çaresiz kalan, destek bulamayan travestiler toplu olarak henüz kurulma aşamasında olan Radikal Parti'ye sığınırlar. 37 eşcinsel ve travesti tarafından açlık grevi başlatılır. Bu aynı zamanda Türkiye tarihindeki ilk eşcinsel eylemdir. Somut sonuçlar elde edilemese de bu eylem yurt içinde ve yurt dışında ses getirmeyi başarır. Yurt dışının saygın gazetelerinde haber olur ve Türkiye'den de Rıfat Ilgaz ve Türkan Şoray gibi pek çok sanatçı ve aydından destek bulur.İlk adımlar 80'lerde atılsa da gerçek anlamda bir eşcinsel hareketin temellerinin 90'larda atıldığını söyleyebiliriz. 1993'de Türkiye'de yapılması planlanan ilk uluslararası Gay-Lezbiyen etkinliği valilik tarafından engellenince İstanbullu bir grup eşcinsel aktivist Lambda ismi altında bir araya gelmeye karar verirler. Eşcinsellerin özgürleşmesi amacıyla faaliyetini yürüten grup biraz da olası baskılardan korunmak için ilk olarak AIDS Savaşım Derneği ile ortak çalışmalar yürütür. Eşcinseller, 1996'da İstanbul'da yapılan HABİTAT-II İnsan Yerleşimleri Zirvesi'ne kendi standıyla katılır. Yine Lambda istanbul'un gerçekleştirdiği eşcinsellere yönelik ilk radyo programı Açık Radyo frekansında bir yıl süresince yayında kalır. Ayrıca %100 GL ve ardından da Cins adıyla eşcinsellere yönelik dergiler yayımlar. 

Kadın olmanın getirdiği toplumsal dezavantajlar ve eşcinsel organizasyonların da içinde olan cinsel hiyerarşi yüzünden gay'ler kadar aktif olamayan lezbiyenler ise 1990'ların ortalarından itibaren "Sappho'nun Kızları" ve "Venüs'ün Kızkardeşleri" gibi kendilerine özgü birliktelikler yaratma yoluna giderler. Yine Lambda İstanbul'un ortaya çıktığı döneme yakın bir zaman diliminde Ankara'da 1994'de çoğunlukla üniversite öğrencilerinden oluşan Kaos GL isimli yeni bir grup doğar. 1994 yılından beri ciddi bir aksaklığa uğramadan istikrarlı bir biçimde Türkiye'nin ilk gay-lezbiyen dergisi 'Kaos GL'yi çıkaran bu grup çeşitli organizasyonlarda, mitinglerde, üniversitelerde yazılı ve görsel araçlarla topluma ulaşmaya, eşcinsellerin sesini duyurmaya çalışıyor. Bunun yanında Kaos GL, 2001 1 Mayıs'ında ilk defa kendi pankartıyla, kendi grup kimliğiyle alana çıkmıştır. Bu bir ilktir. Türkiyeli eşcinseller kamusal alanda ilk defa kendilerini ortaya koymuşlardır. Bu sevindirici gelişme Lambda İstanbul'un da 2002 ve 2003 1 Mayıs'ında alana çıkmasına yol açar. Yine 11 Eylül sonrasında oluşan savaş karşıtı gösterilerde de eşcinseller toplumsal muhalefetin yanında yerlerini alırlar. 

Son yıllarda Ankara, İstanbul dışında diğer illerde de eşcinsel örgütlenmeler ortaya çık maya başlamıştır. İzmir'de "Pembe Üçgen", Antalya'da "Gökkuşağı Eşcinsel Toplum Hareketi" ismiyle bir araya gelen çeşitli grupların yanı sıra "Anadolu Ayıları" gibi eşcinsel kimliğini kadınsılıktan ayırmaya ve yeni bir gay kimliği yaratmaya çalışan çeşitli gruplar da mevcuttur. İnternet'in ve iletişimin gelişimi sayesinde amaçları ve nitelikleri birbirinden farklı farklı bu grupların sayısı da her geçen gün artmaktadır.
Türkiye'deki Eşcinsel Örgütler, Dernekler ve Diğer Oluşumlar:
 
KAOS GL Türkiye'nin ilk gay & lezbiyen içerikle dergisi olan KAOS GL  Dergisi ve Türkiye'nin resmen tescil edilen il eşcinsel derneği olan  Kaos Gey Ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar Ve Dayanışma Derneği. Eşcinselliği daha kapalı yaşandığı bir şehir olan Ankara merkezli olmasına, ve bu alanda faaliyete başlayan ikinci oluşum rağmen Türkiye'de politik eşcinsel hareketin tartışılmasız öncülüğünü yapmış, ve halen de yapmaya devam etmektedir.
LAMBDA İSTANBUL Lamda İstanbul, Türkiye'nin ilk ve şu an en faal eşcinsel dayanışma guruplarından birisidir. Lambdaistanbul isteyen herkesin katılımına açıktır. Gönüllülük esasına göre çalışılır. Lezbiyenler, geyler ve biseksüel, travesti ve transseksüel kadınlar ve erkekler gönüllü olarak çalışır. Hiyerarşinin (başkan ve yardımcıları vs. olmadığı) bir sivil toplum örgütüdür. Lambda’da çalışabilmek için herkese açık olmak bir kural değildir. Burada çalışan gönüllülerin açıklık dereceleri çok farklılık göstermektedir. Web sitelerinde hem aktivitelerini hem de eşcinsellikle ilgili önemli bilgiler sunuyorlar.
SPoD
İstanbul merkezli SPoD, yada resmi adı ile "Sosyal Politikalar Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği" web sitelerinde kendilerini şu şekilde tanılamaktadırlar: "SPoD 2011 baharında bir grup aktivist, akademisyen ve öğrencinin bir araya gelerek 21 eylül 2011’de resmi olarak kurulmuş bir sosyal politika temelli LGBT hakları derneğidir. Derneğimiz sadece kimlik eksenli değil aynı zamanda sosyal politikalar ekseninden de hak ve özgürlükleri geliştirmeyi kendine ilke edinmiş genç bir dernektir. Toplumun her alanında yaşanan ve özelde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli şiddet, baskı, sosyal dışlanma ve ayrımcılık durumları ile ilgili veri oluşturmayı ve bütün ayrımcılık biçimlerinin ortadan kalkmasına yönelik çalışmayı amaçlar. SpoD bu doğrultuda öncelikli olarak ekonomik, sosyal haklar ve sosyal politika alanlarına yoğunlaşır."
LGBTT İSTANBUL
Kısmen Lambda İstanbul'dan kopan bir gurup tarafından, bağımsız olarak bir araya gelen ve 2007 itibari ile belirgin etkinlikler yapan henüz dernekleşme aşamasında bulunan oluşum. Gay ve lezbiyenlere de açık olması yanında, travesti ve transseksüellerin sorunlarına daha çok sahip çıkmaktadırlar. Özellikle İstanbul'a İzmir'den atanan yeni emniyet müdürü zamanında travesti ve transseksüellere sırf kıyafetleri bahane edilerek kesilen ve grup sözcüleri tarafından "cadı avına", "Hitler dönemi Almanya'sı uygulamalarına" benzetilen 69 TL lik cezaları protesto edip mahkemeye başvurmaları ile görsel ve yazılı basında ses getirmişlerdir. Adres ve iletişim bilgileri için:
Ankara merkezli özelikle travesti ve transseksüellere yapılan baskılarla mücadele etmeyi amaçlayan  "Pembe Hayat Lezbiyen, gey, biseksüel, travesti, transseksüel Dayanışma Derneği" isimli oluşum. Web sitelerinden alıntı yapmak gerekirse: "Pembe Hayat LGBTT Dayanışma Derneği, 30 Haziran 2006 tarihinde Ankara’da kurulan Türkiye’nin ilk trans hakları derneğidir. Pembe Hayat, kurulduğu yıldan bu yana, trans bireylerin yoğun ve sistematik şekilde maruz kaldığı önyargı, ayrımcılık, nefret söylemi, nefret suçları, polis şiddeti, kötü muamele ve işkence, toplumsal dışlanma gibi alanlarda çeşitli projeler üretmektedir" 
Web: http://www.pembehayat.org
İZMİR SİYAH PEMBE ÜÇGEN 
Türkiye Eşcinsel Hareketi’nin içerisinde Biz GL, Ötekizmir ve Pembeüçgen gruplarıyla dönem dönem var olmaya çalışmış İzmirli Eşcinseller bu gruplardan edindikleri deneyimlerini Eylül 2006’da yeniden bir araya gelerek önce Kaos GL İzmir adıyla
 bir grup oluşturmuşlar, daha sonra oluşum Siyah Pembe Üçgen adı ile dernekleşme çalışmalarına başlamıştır. Baki Koşar etkinliğiyle birlikte dernekleşme sürecini tamamladıklarını ilan eden grup 2009 sonunda savcılıkça açılan kapatılma davasına rağmen dayanışma faaliyetlerine devem etmektedir. 
Web Adresi:
 http://www.siyahpembe.org/ Facebook: www.facebook.com/groups/siyahpembe/
 
SOSYALİST EBT
Facebook sayfalarında kendilerini özetle "Heteroseksizme ve liberalizme karşı Eşcinsel, Biseksüel, Trans ve tüm antiheteroseksistlerin devrimci mücadele odağı Sosyalist EBT Hareketi, Marksist Leninist tarihi mirası olarak sahiplenir ve Marksist Leninist ilkeleri benimser." şeklinde ifade eden, TKP 1920  partisi ile organik bağlantısı olduğu bilinen eşcinsel hareket. Yakın zamana kadar eşcinselleri dışlayan sosyalistlerin eşcinsel harekete açık destek vermeye başlamaları olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Oluşumun en etkin isimlerinden biri ise Türkiye'deki eşcinsel hareketin öncülerinden olan tanınmış transseksüel Demet Demir'dir. Oluşum 2011 yılından beri faaldir.
GÖKKUŞAĞININ KIZILI
Eşcinsel harekette ortaya çıkan bir diğer sosyalist oluşum ise TKP ile bağlantılı olan Gökuşağının Kızılı hareketidir. Büyük ihtimalle bağlı oldukları partiler arasındaki genelde rekabet zaman zaman bu iki eşcinsel örgüte de yansımaktadır "Gökkuşağının Kızılı, LGBT hakları ve ayrımcılık konusunda duyarlı ve çevresini bu yönde değiştirme iradesine sahip olanların sosyalist alternatifidir." şeklide kendini ifade etmektedir.
MOREL ESKİŞEHİRMorEl, Eskişehir'de faaliyet gösteren bir LGBT girişimidir. Cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi temelinde olmak üzere ayrımcılıkla karşı karşıya kalanların hakları için Eskişehir’de ve ülke genelinde bir ses olarak hareket etmek amacı ile bir araya gelmiş, ağrlıklı olarak internet üzerinde faaliyet gösteren bir oluşumdur.
ANTALYA GÖKKUŞAĞI
Antalya Gökkuşağı Eşcinsel Oluşumu özellikle internet üzerinde bir araya gelen Antalyalı eşcinsellerin oluşturduğu bir dayanışma grubudur. Web Sitesi (blog): http://antalyagokkusagi.blogspot.com/
Oluşumla ilgili Lambda İstanbul'un Web Sitesinden Detaylı Bilgi Edinilebilir.

QUEER ADANA2013 Temmuz ayında sitemize aşağıdaki mesaj ile bildirilmiştir:
Adana'da toplumsal cinsiyet bilinci olusturmak icin yola cikmis bir grup LGBTI'nin orgutlenerek kurdugu guzel bir olusum. "Ne yalniz ne de yanlisiz" "Sen yoksan 1 eksigiz" ve "Ask orgutlenmektir" siarlarini benimsemis guzel ve samimi bir sivil toplum orgutlenmesi. Adana'da 4 Temmuz 2013'te faaliyetlerine baslayan yerel LGBTI orgutlenmesidir. Aktivizm, dayanisma, danisma, kultur ve sanat etkinlikleri, eglence, fikir imeceleri ve LGBTI politikalari gelistirmeyi hedefleyen simdiden 350'den fazla takipcisi olan bir sivil toplum olusumudur.
MERSİN LGBT 7 RENK
2013 Mersin'de bir araya gelen yerel eşcinsel dayanışma grubu amaşlarını şu şekilde dile getirmişlerdir: “Eşcinsel bireylerin, eşit yurttaşlık ve insanca yaşam taleplerini hayata geçirmek adına, Mersin’de ortak hareket ilkesiyle lezbiyen, gay, biseksüel ve transseksüellerin haklarını kamuoyunda yüksek sesle savunmak; elde edilememiş haklardan ötürü demokratik muhalefet hakkını kullanarak söz konusu hakların kazanılması için mücadele etmek." Oluşumla ilgili basında çıkan bir haber için
 buraya tıklayınız
HEBUN LGBT DİYARBAKIRYaklaşık 2008 yılında Diyarbakırda Hejvin adı ile bir oluşum ve hatta dergi çıkarma denemesi olmuştu. Diyarbakır'daki eşcinsel oluşum daha sonra Hebun LGBT adı ile internet ağırlıklı olmak üzere faaliyetlerine devam etmeye devam etmektedir. Bölgenin Türkiye ortalamasına göre bile daha da muhafazakar olduğunu göz önüne aldığımızda Diyarbakır merkezli bu oluşum umut verici sayılabilir. Ancak oluşum eşcinsel hareketten daha çok BDP çizgisindeki politikaların savunmasını yapmaya öncelik veriyor izlenimi vermektedir. 
KIBRIS HOMOFOBİYE KARŞI İNİSİYATİF
Kıbrıs "Homofobiye Karşı İnisiyatif’ cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılıklarına karşı mücadele edilmesi, homofobi ve transfobinin engellenmesi ve Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Transseksüel (LGBT) kişilerin temel evrensel hak ve özgürlüklerinin korunması ve bu konularda duyarlılığın artırılması yönünde örgütlenme çalışmaları başlatmış bir sivil toplum hareketidir.
Ayrıntılı bilgi için: Buraya Tıklayınız
Türkiye'de Eşcinsel Hukuk ve Eşcinsel Hakları İle Detaylı Bilgi İçin Tıklayınız
Kaynaklar: Kaos GL ve Lambda İstanbul ve konu ile ilgili çeşitli internet sayfalarıdır.