28 Şubat 2015 Cumartesi

Sıkıcı bir protesto, statükoyu pekiştirmenin en büyük aracıdır.

“Hafızanın kendisi de sizi tarihle geleneksel ilişkilere girmeye zorlayan oldukça muhafazakâr bir güç haline gelebilir. Hafızanın çoğu zaman ulus inşasında kullanıldığını da es geçmeyelim, ‘biz buyuz, tarihimiz bu, bu olayı hatırlayalım’ gibi...”












Queer kuramcısı Jack Halberstam, 9. Uluslararası Homofobi Karşıtı Buluşma için Ankara’daydı. Sel Yayıncılık’ın Türkçe’ye kazandırdığı “Çuvallamanın Queer Sanatı” kitabının yazarı ile yeni direniş biçimlerinden unutmanın güzelliklerine farklı düşünme üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
 
Halberstam, akademik dilin karmaşıklığını bir kenara bırakıp sadede gelmek isteyenler için bulunmaz bir nimet. Yükseklerden uçmayı bırakıp kendimizi “alçak teori”ye bırakıyoruz şimdi. Son bir uyarı: Bizi ciddiye almayın!
 
Şen şakrak yeni protestolar
 
Kafayı yeni eylem biçimlerine takmış bir akademisyeni bulunca ister istemez Gezi direnişiyle başlıyoruz. “Gezi Parkı’nda gördüğümüz, farklı bir protesto türüydü. Bir yandan aktivizmin eski muhafızları ve hükümet tarafından sindirilmesi çok kolaydı ama öte yandan da bu yenilik protestoları eğlenceli ve ilginç kılarak pek çok genci sokağa çıkarmada etkili oldu. Yeni protesto biçimlerinde şen şakrak olma hali en büyük yapı taşlarından biri,” diyor.
 
Yine de bu şen şakraklık kimilerine yeterince “ağır” gelmedi. Mahalle forumları siyasi harekete dönüşmedi, hükümet geri adım atmadı dendi. Gezi başarısız mı olmuştu yani?
 
“Bir şeyin başarılı olup olmadığı sorusu pek çok açıdan yanlış bir soru. Çünkü bana göre böylesi bir protesto asla bir başarısızlık olarak değerlendirilemez. Çok belirgin taleplerle yola çıkmadınız, hükümetle alay etmek, sistemin aczini göstermek istediniz; finans sektöründe süregelen adaletsizliklere dikkat çektiniz. Yani bunların hiçbiri bir başarısızlık olarak görülemez. Gezi’nin gerçekleşmesi başlı başına devasa, inanılmaz, olay bir şeydi.”
 
“Belli anarşi biçimleri için doğru andayız”
 
Soma faciasının da Gezicilerin haklı olduğunu gösterdiğini vurguluyor Halberstam: “Bir siyasi parti liderinin göstericilere uyguladığı şiddet görüntüleri televizyondaysa tüm hükümet yapısı en temel tahakküm biçimine düşmüş demektir. Bir insan kalkmış başka birini fiziksel olarak baskı altında tutmaya çalışıyor. Bana kalırsa gerçek başarısızlık protestocularda değil, hükümette. Soma’nın ardından Gezi’deki atmosferin yerini ciddiyete bıraktığı doğru ama bence çok ciddi meselelerle uğraşırken bile daha eğlenceli ve çılgın bir enerjiyi elden bırakmamak önemli.”
 
Halberstam, Gezi’nin mevcut siyasi sistemin aczini gösterirken bu aczden nemalanarak yeni bir seçenekler kümesi sunmadığını söylüyor ve Gezi’nin açtığı kapının önemine dikkat çekiyor:
 
“Kişisel olarak, belli anarşi biçimleri için doğru anda olduğumuza inanıyorum. Çünkü hem anaakım politika, hem de geleneksel protesto bir elmanın iki yarısı. Geleneksel protestoya izin verilmesi liberal bir atmosferde yaşadığınız hissini veriyor ama aslında bu sadece biyoiktidarın farklı bir biçimi. Bence son 5 yılda reddetme ve öfkeyi hayal gücü daha yüksek yollarla ifade etmenin gerekli olduğu açıklık kazandı.”  
 
“Daha fazla polise ihtiyacımız yok”
 
“Gaga Feminizmi” başlıklı konuşmasını Kaos GL’nin Facebook sayfasında duyurmamızın ardından kendisinin feminizmin suyunu çıkardığı yönündeki eleştiri yorumlarından bahsediyorum Halberstam’e. Feminizmin şaka kaldırmayacak kadar ciddi bir mesele olarak ele alınmasının süregiden bir sorun olduğundan dem vuruyor.
 
“O tür feministler, politikanın nasıl yapılacağını dayatan yeni polisler haline geldi. Daha fazla polise ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan, protesto kültürünü hayal gücü daha yüksek biçimlerde düşünmek.” 
 

Hayal gücüne bu kadar vurgu yapan Halberstam, bir protestonun olması gerek son şeyin sıkıcı olmak olduğunu söylüyor: “Şunu bir düşünün: Sıkıcı bir protesto statükoyu pekiştirmenin en büyük aracıdır. Protesto sıkıcıysa, insanlar niye kalkıp gelsinler ki? Aynı sloganları atıp aynı pankartları taşıdığımız bir başka protestoya gitmeyi düşünemiyorum. Gülünç!”

20 Şubat 2015 Cuma

Türkiye’de aileler çocuklarını malları gibi görüyor...

Çocukları eşcinsel olan anne ve babalarla Türkiye’deki aile algısını, alternatif aile deneyimlerini ve çocuklarının kendilerine açılmasıyla başlayan serüvenlerini konuştuk.









Bir yanıyla sıcak yuva, öte yanıyla istisnasız herkesin başının belası: Aile. Üzerine az konuşulan, sır içinde sırların dünyası aileyi; bu sırları yırtıp atan iki anne ve iki babayla konuştuk.

 
Bir yanda; oğlunun eşcinsel olduğunu yıllar önce öğrenen ve böylece belki de hayatlarının serüvenine yelken açanŞule ve Ömer; öte yanda ise bu gerçekle çok yeni yüzleşen Buzul ve Kaya.
 
Sığınak denen ailenin değişmesi, kan bağından öteye geçen dostluklar, oğlunun eşcinsel olduğunu ilk öğrendiğinde evdeki perdeleri kapatan bir anne, “En çok kimi düşündüm bilmiyorum” diyen bir baba, LGBT Aileleri İstanbul Grubu (LİSTAG) ile inşa edilen yeni dostluk ve aile bağları…
 

“Başka türlü bir aile mümkün”, diyenlerin çocuklarının cinsel yönelimiyle karşılaşmaları kadar; kendilerini sorgulama, aileyi yeniden inşa etme, özgürleşme yolunda adım atma hikayeleri…


Aile ne demek? Aile diyince aklınıza ne geliyor?
 
Buzul: İlk önce çekirdek ailem geliyor. Benim için vazgeçemediğim insanlardan oluşan; kendi istek ve hayallerimi de gerçekleştirmek istediğim. Daha özgür ve özerk bir ortam geliyor aklıma. Daha neşeli ve keyifli bir alan yaratmaktan bahsediyorum.
 
Kaya: Aileyi ben oğlumun bize eşcinsel olduğunu söylemesinden öncesi ve sonrası diye tanımlayabilirim. Öncesinde benim için orası bir sığınak ve kaleydi. Sadece kan bağıyla oluşan bir şey olarak görüyordum aileyi. Sonrasında ise ailenin kan bağıyla oluşmadığını fark ettim. Kafamdaki aile tanımı da değişiyor. Mutlaka kan bağıyla oluşması gerekmediğini fark ediyorum.
 
Oğlunuz size açıldığında ne hissettiniz? Sığınak ve kale dediğiniz aileye ne oldu?
 
Kaya: İlk duyduğumda ne hissettiğimi açıkçası çok bilmiyorum. Sanki büyük bir patlama oldu da; o şoktan ne yapacağımı bilemez haldeydim. En çok onu mu düşündüm yoksa kendimi ve eşimi mi düşündüm onu da bilmiyorum. Oğlumuz yurtdışında ve cinsel yöneliminin mektupla bize bildirdi. İlk okuduğumda eşim Buzul’a, “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Hayatımız artık başka bir faza geçti” dedim. Bundan sonra ne yapmamız gerektiğini konuştuk. Oğlumuz bize mektupta LİSTAG ve Lambdaistanbul ile ilgili bilgiler vermişti. Eşim hemen telefona sarıldı. Benim ilk anda temel duygum ise çaresizlikti.
 
“İlk refleksim evdeki bütün perdeleri kapatmak oldu”
 
Buzul, LİSTAG’ı ilk arayan sendin. Telefonu açtın ve karşına birisi çıktı. Nasıl hissettin o ilk konuşmada?
 
Buzul: Ben çok şanslıyım ki ilk konuşmada çok sakin bir insan açtı telefonu. Duygusal açıdan bana benzeyen birisi vardı telefonda. Konuyu normal bir şekilde, sakin bir ses tonuyla anlatıyordu. Güven verdi bana. O gün hemen yüz yüze görüşmek istedim. Görmeliydim, yüz yüze göz göze olmalıydık. Oğlum bana ilk söylediğinde, öyle olduğunu zannettiğini düşünüyordum. Kafa karışıklığı gibi yorumladım.
 
O gün benim için çok zor bir gündü. Mektubu da ilk ben açtım. Telefonla da ben konuştum. Hatta oğlumla bir detayı da geçen gün konuştuk. Mektup mavi, süslü bir ambalajın içinde gelmişti. Ben de oğlumun yurtdışından doğum günüm için yazdığı bir kart olduğunu düşündüm ilk etapta. İlişkimizi de bir süredir rölantide tutuyordu zaten ve doğum günüm için yolladığını düşündüm. İlk okuduğumda evde yapayalnızdım. İlk tepkim tül perdeleri kapatmak oldu. Korkunç bir ağlama krizine girdim. Ondan sonra eşimin nasıl karşılayacağını çok kestiremedim. Onu düşünmeye başladım.
 
Eşimi telefonla aradım. Ne olduğunu çok ısrar edince; ben de telefonda söylemek durumunda kaldım. Sonrasında eşim eve gelip, kapıdan ağlayarak girince bende müthiş bir ayma oldu. Bir anda ondaki reaksiyonu görünce silkelendim, toparlandım. Eşimden de korktum. Tansiyonu ve kalbi var. Çok tuhaf bir ruh haliydi. Önce oğlanı düşündüm. Sonra kendimi. En son eşimi görünce, “Kendini hemen toparla, çocuğa da adama da lazımsın” diyerek toparlandım.
 
“Bugüne kadar nasıl kandırıldığımızı öğrendim”
 
Ömer ve Şule, bu süreçlerinizi siz birçok yerde anlattınız. O yüzden size, hayatınızda neyin değiştiğini sormak istiyorum. Oğlun eşcinsel olduğunu söyledikten sonra senin hayatında ne değişti Şule? Şule eski Şule olarak kaldı mı?
 
Şule: Şu anda çok farklı bir yerdeyim. En önemlisi de oğlumla ilişkim çok farklı bir boyuta taşındı. Her zaman çok iyiydik ama aramızda sırlar vardı. O bana açılamıyordu. Ben onunla ilgili bir şeyler biliyordum ama bilmemezlikten geliyordum. Kendimle yüzleşmiyordum. Sonrasında özgürleştim. LİSTAG’tan sonra, her yeni kişiyle konuşmamda üstümdeki yüklerin kalktığını gördüm.
 
Oğlum ve benle ilgili süreç dışında da hayatım çok değişti. Etrafıma daha dikkatli bakar oldum. İtilen, ötelenen, ayrımcılığa uğrayan ne kadar çok insan olduğunu gördüm. O güne kadarki korunaklı hayatımda onlara hiç yer yoktu. Varlıklarından bile şüpheliydim. Birileri bir yerlerde yaşıyordu ama nasıl yaşadıklarından habersizdim. Farklı insanların farklı görüşlerini öğrendim. Bizim bugüne kadar nasıl kandırılmış olduğumuzu gördüm. Özellikle Gezi direnişi ile birlikte medyanın ne kadar yalancı olduğunu gördüm. Benim parkta yaşadıklarımın nasıl çarpıtıldığına şahit oldum. O günden sonra artık televizyon izlememeye karar verdim. Önceden saf bir tarafım vardı inanıyordum. Koskoca televizyon yalan söyleyecek değildi ya?
 
Sen ne düşünüyorsun bu konuda Ömer?
 
Ömer: Öner bana açıldıktan sonra benle konuşmayı istedi ama ben hep kaçtım. O da ortalığa Kaos GL dergisi ve çeşitli makaleler bırakmaya başladı. Ben bunları okuduktan sonra oğlumla konuşmaya başladım. CETAD’a ilk gittiğimizde, “Ben kabullendim” diyordum ama röportaj veriyoruz, isimlerimiz değişik; fotoğraf vermekten çekiniyoruz. 2010 Kasım’ında fotoğraflı bir röportaj verdiğimizde anladım ki ben kabullenmemiş, sadece öğrenmişim. O günden sonra kabullenme sürecim başladı esas.
 
Her bireyin kendi hayatı kendisini ilgilendirir. Ben çocukluktan beri babama, okula, patronlarıma karşı geldim. Asi biriydim. Oğlumun bana açılmasını ve cinsel yönelimini de böyle değerlendirdim. Ben öğrendikçe, insanlara dokunmaya, onlarla temas kurmaya başladım. Dokunmak bana keyif vermeye başladı. Bir kişiye dahi yardımcı olmak muazzam bir keyif.
 
Bütün bu LİSTAG süreci ve yıllardır yaptığınız aktivizmle birlikte “aile” kavramı kafanızda değişti mi? Aile denildiğinde Ömer ve Şule’nin aklına ne geliyor? Kimler canlanıyor zihninizde?
 
Ömer: Benim için çok şey değişmedi ama düşüncelerimde değişiklikler oldu. Başka ailelere baktıkça, aile kavramını sorguladıkça Türkiye’de aile denen kurumunun çok büyük bir sorun olduğunu düşünmeye başladım. Daha geniş düşünmeye başladım. Türkiye’de aileler çocuklarını kendi malları gibi görüyor. Benim kişisel olarak çok da yaşamadığım bir durum ama aileler, “Onların iyiliği için yoksa yanlış yaparlar” diyerek karışıyor. Yahu senin yanlış yapmayacağını kim biliyor? Herkesin özgür birer birey olması ve kendi kararlarını vermeleri gerekiyor. Çocuğum bana sorarsa düşüncelerimi söylerim ama benim dediklerimi yapmak zorunda değil. Başka bir aile mümkün ancak bugünkü aile yapısı sağlıklı değil. Hem çocuklara hem aileye zararlı. Aile dediğin çıkar ilişkisine dayalı olmamalı. Çocuklara kişiliğini özgürce yaratabileceği ortam yaratmaktan öte bir şey yapmamalı anne babalar. Aile denen şey kan bağıyla filan da alakalı değil bence. Ben mesela bugün Öner’den, oğlumdan fazla LİSTAG ile görüşüyorum.
 
Eskiden sadece çocukların özgür olması gerektiğini düşünürdüm ama kadınlara yönelik şiddet ve baskıyı gördükçe buna kadınları da ekliyorum. Erkekler de yine özgürleşmeli. Aile denen kurumda erkeğe de çok fazla yük bindiriliyor. “Erkekler ağlamaz” deniyor mesela… Güçlü erkekler bekleniyor. Ne alakası var? Erkekler de duygusaldır, ağlar. Topyekun bütün bireyler özgürleşmeli.
 
Şule: Ben bildiğimiz anlamıyla, anne, baba ve çocuktan oluşan ailenin de önemli olduğunu vurgulamak istiyorum. Pek çok çocukla konuştuk ve aileye açılmak meselesinin çok önemli olduğunu gördüm. Birçok LGBTİ çocuk aileleri tarafından kabul görmek istiyor. “Başka bir aile mümkün” diyorlar bir yandan ama öte yandan aileye açılmak ve saygı görmek de istiyorlar.
 
“Ben de çocuğum gibi kendi aileme açılmak istiyorum”
 
Buzul, sen ne düşünüyorsun? Başka bir aile mümkün mü? Başka bir aile denen nasıl bir şey sence?
 
Buzul: Bu fikirler bende sürekli uçuşuyor. Henüz çok net bir şey söyleyemiyorum. Ama esas olan mutlu ve huzurlu bir yaşam. Mesela aile toplantılarına kardeşi ya da annesiyle gelen LGBTİ ebeveynlerine özendim. Bir tarafım, açılıp da kabul görmeyen çocuklar gibi kabul görmeyi bekliyor. Kendi anne ve babamın, çocuğumun cinsel yönelimini nasıl karşılayacaklarını merak ediyorum.
 
Çocuğun sana açıldı ve sen de şimdi eşcinsel bir çocuğun annesi olarak kendi ailene açılmak istiyorsun…
 
Buzul: Niye böyle bir şey istediğimi de soruyorum kendime. Eğer ki eşcinsel olmak cinsellikle ilgili bir şeyse; insanlar cinselliğini konuşmuyorsa niye eşcinselsen açıklamak durumunda kalasın? Aynı şekilde ben niye çocuğumun cinselliğini açıklamak zorunda kalayım? Ama ben eğer başıma bir şey gelirse, akrabalarıma da öğreteyim bir şeyler ki çocuklarımı hırpalamasınlar diye düşünüyorum. Yalancı oldum bu süreçte. Eğitimciyim ve okula “Benim Çocuğum” filmi geldi diye kendi düşüncelerimi anlatıyorum. Yavaş yavaş açılıyor gibiyiz. Bir yandan da neden hesap verir gibi yapıyorum diye de sorguluyorum. Sanırım eşcinsel çocukların yaşadıklarının çok benzerini yaşıyorum.
 
LİSTAG sayesinde gençlerle temas ettikten sonra başka başka aile tipleri ile karşılaştım. Gelen gençler sayesinde farklı aile şekillerini fark ediyorum. Köpeğinle de aile olabilirsin. Benim kafamda kendi anne babam yok oldu. Anne babam yine değerli ve kıymetli ama geçen Anneler Günü’nde bütün LİSTAG annelerini aradım. Oğluma ve onun arkadaşlarına bakıyorum, onların dünyaya bakışları beni de çok ileriye götürdü.
 
Babaya soralım bir de, oğlunun eşcinsel olduğunu elalem duysa ne der?
 
Kaya: Duygunun çok geride; rasyonelliğin çok önde olduğu bir insanım. Son zamanlarda aile ile ilgili bir hesaplaşma geçiyor aklımdan. Kendi anne, babam, akrabalarım nasıl bir refleks geliştirecek merak ediyorum. Bu yüzleşmeyi için için istiyorum. Bu şekilde ben de çevremi temizleyeceğim. Çocuğumu kabullenmeyen insanlardan sıyrılacağım. Bir gün oğlumuzla konuşup, “Herkes eteğindeki taşları döksün” misali açıklamak istiyorum. Pek çok kişiyi ikiyüzlü buluyorum.

*Kaos GL alıntı.

Rusya, LGBTİ aktivisti gazeteci Klimova’yı rahat bırakmalı!

Rusya’dan gazeteci ve LGBTİ aktivisti Elena Klimova, “geleneksel olmayan cinsel ilişkilerin propagandasını” yapmaktan suçlu bulundu ve para cezası ödemesine karar verildi. Uluslararası Af örgütü “Rusya, LGBTİ aktivisti Elena Klimova’yı rahat bırakmalı” diyerek imza kampanyası başlattı.

St Petersburg parlamento üyesi ve LGBTİ hakları karşıtı Vitaliy Milonov’un Elena Klimova’nın “eşcinsellik propagandası” suçundan yargılanması ve Çocuklar 404 sitesinin kapatılması için yaptığı başarısız girişimden neredeyse bir yıl sonra, Moskova Roskomnadzor Departmanı (resmi medya gözlemcisi) Elena hakkında yeni bir soruşturma başlattı.
 
Gözlemci, Kasım 2014 tarihinde, Çocuklar 404 hakkında 130 şikayet mektubu aldıklarını ve sitede yayımlanan bilgilerin “çocuklar üzerinde eşcinsellerin cesur, güçlü, kendine güvenli ve kendine saygısı olan bir insan olduğu algısı oluşturabildiğini” ve bunun da “geleneksel olmayan cinsel ilişkiye karşı olumlu bir yaklaşım” yaratabileceğini iddia ederek Mahkeme’ye başvurdu. İddialarını güçlendirmek için, hükümet destekçisi gençlik hareketiYoung Guard (Molodaia Gvardia) tarafından yürütülen Mediagvardia projesinin liderinden aldığı “tanık ifadesi”ni sundu. Mediagvardia üyeleri, hukuka aykırı gördükleri internet sitelerini ve sosyal iletişim ağlarındaki grupları tespit etmek ve bu sitelerin kapatılması için bunları Roskomnadzor’a ve Savcılık’a bildirmekle görevli.
 
LGBTİ gençleri destekleyen websitesi kapatılma tehlikesiyle karşı karşıya
 
Roskomnazdor’un Elena Klimova ve Çocuklar 404’e karşı açtığı dava, 23 Ocak’ta Nizhnii Taghil şehrindeki Dzerzhinsky Bölge Mahkemesi’nde görüldü. Hakim, Elena Klimova’nın hasta olduğu için duruşmaya katılamayan avukatına rağmen duruşmayı ertelemeyi reddetti ve Elena’nın adil yargılanma hakkını ihlal etti. Hakim ayrıca Elena Klimova’nın Çocuklar 404 sitesinin içeriğine dair alternatif bilirkişi raporu talebini de yeni bir bilirkişi raporunun Elena için bir fark yaratmayacağını söyleyerek reddetti. Elena Klimova “çocuklar arasında geleneksel olmayan cinsel ilişki propagandası yapmak”tan suçlu bulundu ve Klimavo’ya 50.000 ruble (yaklaşık 740 Amerikan Doları) para cezası verildi. Elena, kararı temyiz etmeyi planlıyor. Bu sırada Mediagvardia, kendine zarar verme ve intihar etme riski olanlar da dahil, binlerce LGBTİ genci desteklemek için çok önemli bir kaynak haline gelen Çocuklar 404 sitesinin kapatılması için uğraşıyor.
 
Uluslararası Af Örgütü ise Rus yetkilileri, Çocuklar 404 sitesi ile bağlantılı olarak Elena Klimova hakkında başlatılan soruşturmalara ve site nedeniyle O’nu rahatsız etmeye derhal son vermeye, “Eşcinsellik propagandası yasası”nı değiştirmeye ve Rusya’daki herkesin ifade, toplantı ve örgütlenme özgürlüklerini tamamen güvence altına almaya çağırıyor.
 

4 Şubat 2015 Çarşamba

Benim güzelim duygularım başkasının ağzına düştüğünde çok çirkinleşiyordu !

TBMM’de LGBT’ler nefret söylemine karşı korunmuyor;

Meclis çatısı altında nefret söylemi ve ayrımcı ifadelerle mücadele "cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi" ibarelerini kapsamazken, eşcinseller ile transların koruma dışı bırakıldığı ortaya çıktı
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’nun soru önergesine yanıt geldi.

BMM Başkanlığı’na yöneltilen "TBMM’de nefret söyleminin ve ayrımcı ifadelerin kullanılmasının engellenmesine" ilişkin önergeyi, TBMM Başkanvekili Sadık Yakut yanıtladı.


AKP milletvekili Yakut yanıtında milletvekili dokunulmazlığına değindi, "Bununla birlikte, TBMM İçtüzüğü’ne göre Genel Kurul’da kaba ve yaralayıcı sözler söyleyen kimseyi Başkan’ın derhal uyaracağı, söyleminde ısrar etmesi durumunda kürsünden ayrılmaya davet edeceği, Başkan’ın gerekli görmesi halinde birleşimden çıkarabileceğini" anımsattı.


TBMM Başkanvekili Sadık Yakut, Meclis çatısı altında nefret söylemi ve ayrımcı ifadelerle mücadeleye ilişkin Siyasi Etik Uzlaşma Komisyonu’nun 2012 Aralık’ında tamamlanmış ve Meclis Başkanlığı’na sunulmuş kanun teklifine dikkat çekti.

Siyasette açık, dürüst, hesap verebilir anlayışın yerleştirilmesi ve siyasi etik konusunun ayrıntılı olarak incelenip etik ilkelerin belirlenmesi amacıyla kurulan Komisyon’un kanun teklif taslağında "dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep, yaş, bedensel, zihinsel ve ruhsal engeller ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilemez" ilkesine yer verildi. Korunan temeller arasında "cinsel yönelim, cinsiyet kimliği ve cinsiyet ifadesi" ibarelerinin yer almaması ve eşcinseller ile transların koruma dışı bırakılması dikkat çekti.    


Yakıt yanıtında ayrıca 24. Yasama Yılı 3. Yasama Dönemi’nde disiplin cezası işletilen milletvekillerini de paylaştı.

BMM Başkanlığı "milletvekillerinin, danışmanların, yasama uzmanlarının ve yardımcı personelin nefret söylemine karşı farkındalık düzeylerinin artırılmasına" ilişkin olarak ise TBMM’nin Etik Komisyonu’na işaret etti. 
CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu önergesinde şunları sormuştu:
1 - Milletvekillerinin nefret söylemlerini (veya nefret söylemi olarak anlaşılması çok muhtemel söylemlerini) izleyen, değerlendiren ve analizler üzerinden gerekli adımları planlayan herhangi bir mekanizma öngörülmekte midir?
2 - Milletvekillerinin nefret söylemlerine veya ayrımcı ifadelerine karşı hangi yaptırımlar uygulanmaktadır, uygulanabilir?
3 - Geçtiğimiz yasama yılında nefret söylemi, ayrımcı ifade veya hakaret nedeni ile herhangi bir İçtüzük hükmü veya bir başka mevzuat uygulanmış mıdır; uygulandı ise, hangi durumlarda işletilmiştir? 
4 - TBMM Başkanlığı; milletvekillerinin, danışmanların ve parti grup yönetimlerinin nefret söylemine ve ayrımcı dile dair bilgi ve sorumluluk düzeylerini artıran herhangi bir çalışma planlanmakta mıdır?

Kimliğimi istiyorum;

Hâkimin yanlış kararı... Yargıtay’ın incelemeden onaması... Nüfus Müdürlüğü’nün itiraz etmemesi... Tüm sorumsuzlukların yükü yine bana yüklendi. Ben neden yeniden dava açayım? Bu yanlışı kim düzeltecek? 
Anam bacım; bu devlet ya da yargı dalga geçilesi bir karar verdi benim cinsiyet geçiş sürecinden sonra açtığım kimlik değişikliği dava kararına.
 
Cinsiyet değişikliği ameliyatından sonra Nüfus Müdürlüğü’ne dava açılır. Mahkeme başvuru dilekçesi özeti şöyle: “Müvekkil cinsiyet değişimi ameliyatı geçirmiştir. Erkek hanesinden kadın hanesine geçişine ve adının değişmesine. vs…” diye devam eder. Mahkeme de sizden rapor ister, kanıt ister. Benim dilekçemde de aynen bu şekilde yazıldı, istenen raporlar da sunuldu. Mahkeme karar verdi: “Sadece isim değişikliğine…
Hâkim nasıl buna karar verdi anlamak mümkün değil. Buna itiraz eden avukatlara hâkim, “yazılan bir karar, artık yapacağımız bir şey yok” demiş. Karar bir üst kurula gitti; sanırsam Yargıtay’a. Aynı şekilde itiraz etmeyen Yargıtay da onadı. Anam temyiz etsek yıllar alacak. Temyiz etmek istemedim ben. Zamanım yok. Yılardır uğraştırıyorlar sadece bir kâğıt parçası için. Yukarıda da yazdığım gibi en az iki yıl sürer temyiz işlemleri.
 
Gittim Nüfus Müdürlüğü’ne.. Karar sisteme düşmüş. Sadece adım değişmiş. Oradaki memura sordum, yapacağınız bir şey yok mudur diye… Adamcağız haklı olarak, aksini yaparsak suç işleriz dedi. Aldım mavi kimliği: Zeynep Esmeray
 
Böyle şeyler neden en çok beni bulur onu da anlayamadım. Yarım yamalak, bohça misali bir karar.
 
Buradan bu konuda yetkili herkese çağrımdır. VERECEĞİNİZ pembe bir kâğıt parçası. Lütfen ne ise, nasıl ise, verin artık. Delilim var, raporlarım var, daha ne istersiniz bilemedim.
 
Tüm olup bitenlerden sonra kafamı çok kurcalayan sorular doldurdu. Çok basit olan bu davayı bu şekilde onaylayan yargı sistemi acaba başka davalara ne kadar doğru kararlar verdi? Bundan sonra nasıl doğru kararlar verecekler, nasıl güvenelim şimdi yargı sistemine. Verdiğiniz bu yanlış kararın neden ceremesini ben çekeyim? BEN MAVİ KİMLİKLE GEZMEK İSTEMİYORUM.
 
Yeniden dava açılacak. Her şey sil baştan. Hâkimin yanlış kararı... Yargıtay’ın incelemeden onaması... Nüfus Müdürlüğü’nün itiraz etmemesi... Tüm sorumsuzlukların yükü yine bana yüklendi. Ben neden yeniden dava açayım? Bu yanlışı kim düzeltecek? En doğal hakkım olan kimliğimi kim verecek? Yanlış infaz misali, ipe götürme misali bir karar. Buna benzer çok kararlar da cabası. Ben kimliğimi istiyorum.

LGBT hakları veritabanı lgbthaklari.org açıldı;

Kaos GL Derneği’nin oluşturduğu veritabanı, LGBT’lerin insan haklarına ilişkin siyasî ve hukukî bağlamı ele alıyor.
 
Veritabanının, LGBT’lerin yanı sıra insan hakları ve demokrasi savunucularının, kamu yetkililerinin, yargı mensuplarının ve akademisyenlerin çalışmalarına yardımcı olması amaçlanıyor.
 
Ulusal ve uluslararası yayınlar lgbthaklari.org’da olacak
 
Lgbthaklari.org sitesinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eşitliği ile ilgili siyasî ve hukukî belgeler, yayınlar, raporlar ve insan hakları mekanizmalarına dair temel bilgiler yer alacak.
 
Veritabanı, Birleşmiş Milletler, Avrupa Konseyi, Avrupa Birliği, AGİT, OECD, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve insan hakları örgütlerinin yanı sıra ulusal yayınları da içerecek.
 
Siz de site içeriğinin güncelleştirilmesi ve veritabanında özellikle akademik yayınlara yer verilmesi için veritabani@lgbthaklari.org adresi üzerinden destek verebilirsiniz.

İsveç belediyesinden gökkuşağı havuzu;

Başkent Stockholm’ün banliyösü olan Sundbyberg belediyesine bağlı yüzme havuzu, yeni açtığı cinsiyetsiz soyunma odası ile İsveç LGBT (lezbiyen, gey, biseksüel, trans) Hakları Federasyonu RFSL’den sertifika aldı.
 
Yüzme havuzunda “esnek oda”, LGBT eğitimi, gökkuşağı mozaiği...
 
Ülkenin LGBT sertifikalı ilk yüzme havuzundaki yeni soyunma odası, cinsiyet kimlikleri, engellilik durumları ya da dinî inançlarından ötürü kadın ve erkek soyunma odalarını kullanmak istemeyen kişiler için hazırladı.
 
Tek bir seferde yalnızca bir kişinin kullanabileceği yeni soyunma odasına “esnek oda” adı verildi. Çalışanlarının cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği eğitimi aldığı yüzme havuzunun çocuk bölümünde gökkuşağı renkleriyle süslenmiş bir mozaik bulunuyor.
 
Belediye Başkanı kapsayıcılığı hedefliyor
 
Sundbyberg Belediye Başkanı Jonas Nygren, yeni projelerini “Bir sonraki adım kreş, yaşlı bakımı ve okulları nasıl daha kapsayıcı ve açık bir hale getireceğimiz olacak” sözleriyle duyurdu.  
 
Kapsayıcı havuzun açılışı, dans ve şarkılarla 31 Ocak’ta yapıldı.
 
RFSL, LGBT’lere iyi bir çalışma ortamı ve hizmet sunan işyerleri ve örgütlere 2008 yılından beri sertifika veriyor.